Suriye'ye karşı yalan rüzgarı ve silahlanma yarışı

Nereden bakılırsa bakılsın, dünya daha büyük gerilimler, savaşlar ve çatışmalar eşiğine gelmiş bulunuyor. Suriye ekseninde olup bitenler bu gerilimin gelip düğümlendiği, açıldığı taktirde ise bundan sonra dengenin hangi taraftan yana olacağı bakımından büyük bir önem taşıyor.
Öyle anlaşılıyor ki; Batılı emperyalist devletler ciddi bir şekilde Suriye’ye askeri müdahale için fırsat kolluyor. Çünkü, hafta başından bu yana hem ABD, hem Almanya, hem de NATO yetkilileri tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında, Suriye’ye karşı tehdit dozajı önceki döneme göre sertleşirken, askeri müdahale için “kimyasal silah” kriteri açık bir şekilde dillendirilmeye başlandı. Gerekçe olarak da “anonim kaynaklar”ın Suriye ordusunun kimyasal silah yapımı hazırlığı içinde olduğu gösteriliyor. Kanıt, somut bilgi ve bulgu yok. Sadece “anonim kaynaklar”ın, yani istihbarat örgütlerinin topladığı iddiaları var.
Bu “anonim kaynaklar” söylemi insana hemen Irak işgalini anımsatıyor. Irak işgali öncesinde de “anonim kaynaklar” tarafından “kimyasal silahlar” olduğu ileri sürülmüş, sonra havadan ve karadan işgal başlamıştı. Bunun bir uydurma olduğu, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel tarafından itiraf edilmişti.
Aynı yalanlar üzerinden Suriye de işgal edilirse kimse şaşırmasın, zira son haftalarda yapılan açıklamalar ve alınan kararlar bunun güçlü bir ihtimal olduğuna işaret ediyor.
Örneğin, Almanya’nın iki Patriot için 170 yerine 400 askeri Türkiye’ye gönderme kararı alması daha nasıl değerlendirilebilir ki...
Daha ortada Türkiye-Suriye sınırına AWACS savaş uçuklarının gönderilmesi söz konusu bile değil iken, bu uçakları kullanacak Alman askerleri için meclisten yetkinin alınması için başvuru hazırlığının yapılması, aynı zamanda bir sonraki hamledenin ne olacağını gösteriyor. Batı emperyalizmi Türkiye üzerinden Suriye’de rejimi değiştirmeye kararlı görünüyor.  Çünkü dünyanın içinden geçtiği süreç, emperyalist devletler arasındaki nüfuz mücadelesinin bölgesel düzeyde silahla, savaşla sağlandığı bir dönemdir. Bunu en iyi emperyalistlerin sattığı, “bölgesel aktör” olmak isteyen işbirlikçilerin aldığı silahlardan anlamak mümkün.
Stockholm Barış Araştırmalar Enstitüsü’nün rakamlarına göre, dünyada silah satışı 2007-2011 yılları arasında beş yıl öncesine oranla yüzde 25 arttı. Bu dünyanın emperyalist devletler tarafından alabildiğinde silahlandığını demektir.
Özellikle Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkeleri ABD, Rusya ve Almanya tarafından “silah deposuna”, “barut fıçısına” çevrilmiş durumda.
Dünya silah pazarının yüzde 30’unu ABD, yüzde 24’ünü Rusya, yüzde 9’unu Almanya elinde tutuyor. Üç ülkenin silah satışının üçte ikisini elinde bulundurulması demek, savaşların en çok bu ülkeler tarafından tetiklendiği anlamına da geliyor.
Hele Almanya...
Birinci ve ikinci paylaşım savaşlarına katılmış bir ülke olarak ne geçmişten ne de günümüzden ders çıkarıyor. “Savaşa tövbe” etmesi gereken ülke tam gaz savaşa gidiyor. Hükümet tarafından açıklanan 2011 silah satış raporuna göre, Almanya 2011 yılında toplam 10.8 milyar avroluk silah satışı yaptı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana bir “rekor” olan bu rakam, silah tekellerinin kan kusmak için gece gündüz çalıştığını gösteriyor. Elbette üretilen silahların satıldığı ülkeler de önemli. “Demokrasi olmadığı için” Suriye’de rejim değiştirmenin peşinde olan Almanya, Suudi Arabistan ve Katar’da Leopard 2 ve “Boxer” tankları satmanın hazırlıklarını yapıyor.
Dünyayı kan gölüne çevirmeye yönelik savaş hazırlıklarına ve silahlanmaya karşı yapılacak tek şey her yerde savaşa karşı mücadeleyi güçlendirmektir. Çünkü, emperyalist devletlerden ve onların bölgesel uzantılarından “insafa gelip” savaş ve silahlanmadan vazgeçmeleri mümkün değildir.