2001 krizinde aynen böyle olmuştu
Ekonomik büyüme yılın ilk 9 ayında beklenenin altında çıktı. Hava biraz bozuldu! Bozulan moralleri düzeltmek için Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı girdi devreye.
Büyüme rakamlarının yılın sonuna doğru hızlanacağını belirten Başçı, ekonomiye hava durumlu bir tahmin yaptı: “Ekonomide önce yağmur ve fırtına, arkasından da güneşli bir hava bizi bekliyor!”
İşler iyi mi, kötü mü? Hükümetin ekonomide frene basmasının sonucu mu, değil mi? Yumuşak iniş mi, yoksa sert iniş mi? Her şey hükümet kontrolünde mi, değil mi?
Bu tartışmalara hiç girmeden… “Mevcut durum kimi nasıl etkiledi?” sorusunun cevabının daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Büyüme rakamları üzerinde durulması gereken daha önemli bir konu bu!
Verilere göre hane halkının tüketimi azalmış.
Keyiften mi? Elbette ki hayır…
Bu yılın ilk dokuz ayında insanlar tüketememiş.
Benzeri gelişme 2001 ve 2009 yıllarında da görülmüş. Yani Türkiye ekonomisinin ağır kriz içinde olduğu yıllarda...
Demek ki Türkiye ekonomisi 12 çeyrektir (yani 3 yıldır) kesintisiz büyümesine rağmen emekçiler kriz içinde.
EMEKÇİLERİN KARA KIŞI
Ekonominin büyüdüğünden bahsederken, aileler neden daha az tüketebiliyor? İnsanların tüketimlerini azaltmalarının en etkin nedeni gelirlerinin artmamasıdır!
Bu durumda çözüm için iki seçenek vardır.
Birincisi ailelerin harcanabilir gelirlerini yükseltmek.
Ne patronlar ne de hükümet bu çözüme yanaşmıyor.
Hükümetin geliri artırmaktan uzak duran tutumunu asgari ücret tartışmalarında rahatlıkla görebiliriz. Bütün ücret düzeylerinin belirlenmesini etkileyebilecek, en büyük toplu sözleşme niteliği taşıyan asgari ücret için hükümetin öngördüğü zam ortada. Sadece yüzde 3. Bu da asgari ücrette aylık 22 liralık bir artışa denk düşüyor.
Ne kadar cimri davranıldığı ortada!
Türkiye sanayisinin can damarı, yabancı firmaların gözdesi olması… Üstelik de parlak günler geçirmesine rağmen… Metal sektöründe, bugünlerde süren toplu sözleşme görüşmelerinde patronların düşük ücret dayatma tutumu ortada.
O zaman bu büyümenin faydası kime?
Büyüyen ekonomide işçiler, emekçiler harcamalarını çoğaltamıyorsa, refahtan pay alamıyorlar demektir.
Bugünlerde işyerlerinde, patron ve patron temsilcileri tarafından, şu minvalde konuşmalar yapıldığına dair sıkça haberler geliyor: “Arkadaşlar! Avrupa’nın yaşadığı kriz artık sektörümüzde ağır olarak hissedilmeye başladı. Küçülmeye bile gidebiliriz. Ama biz bu sonucu istemiyoruz. Hep birlikte fedakârlık yaparsak bu süreci hiçbir arkadaşımızı kaybetmeden atlatabiliriz.”
(Bu konuşmalar Noel siparişlerini yetiştirebilmek için harıl harıl çalışılan fabrikalarda bile yapılıyor. Varın fırsatçılığı siz düşünün!)
Büyümeden pay vermeyenler. Bizi en temel ihtiyaçlarımızı dahi tüketemez hale getirenler şimdi de yeni bir kriz faturası çıkarmanın hesaplarını yapıyor.
Yaşadığımız kışı karakışa çevirmenin hesaplarını yapıyorlar.
BİR İHTİMAL DAHA VAR!
Tüketim durduğunda çözümün birinci yolu geliri artırmaktır ama buna niyeti olan yok!
İkinci yol ise… Vatandaşın daha fazla borçlanabilmesine yardımcı olmak için Merkez Bankasının faizleri düşürmesidir.
Vatandaşta borçlanacak mecal kaldı mı ki?
Birileri “Bu kadar fren yeter, artık gaza basmanın zamanı geldi” diyor.
Gaza basılmaya çalışıldığında, ekonominin o aşamada gaz yiyip yemeyeceği çok açık değil. Emekçilerin de borçlanma gazı yiyip yemeyecekleri de…
Hükümetin politikaları sonucu ekonomide yavaşlama olunca bütçe açığı büyüdü.
Açık büyüdü çünkü tüketim azaldı bunun sonucu olarak vergi gelirleri düştü.
Hükümet ne yaptı?
Maliye politikasını sıkılaştırdı. Yani dolaylı vergileri artırdı, zam yaptı. Bu durum vatandaşı daha da tüketemez hale getirdi. İç talep düştü.
Kısır döngü mü ne?
Emekçiler bu soruya değil kendi çözümüne odaklanmalı.
KİMİN SIRTINDAN OLACAK BU ARTIŞ?
Bu yıl hükümet bütçe açıklarını, vergi artışı ve zamlarla, kapatmaya çalıştı. Vatandaş tüketimini kesti. Temel ihtiyaçlarından kısar hale geldi.
Buna rağmen hükümet 2013 yılı bütçesinde vergi gelirlerinin bir hayli artacağını öngörüyor. Şu an Mecliste görüşülmekten olan bütçe taslağına göre, önümüzdeki yıl vergi gelirleri yüzde 14 artacak.
Bu rakama nasıl ulaşılacak?
Yurtiçinde alınan KDV yüzde 16.9 artacak. İthalden alınan KDV yüzde 22 artış gösterecek. Özel Tüketim Vergisi’nde (ÖTV) yüzde 16.9 artış olacak.
Hükümetin vergi öngörüsü ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “Dolaylı vergi oranları alkollü içecekler, tütün mamulleri, petrol ürünleri, binek otomobiller ve mobil iletişim hariç yüksek değil” sözü yan yana konulunca…
İnsanın aklına hiç de iyi şeyler gelmiyor valla!
HÜKÜMETİN GİZLEDİĞİ BİR ŞEY Mİ VAR?
Maliye Bakanın verdiği bilgiye göre… 2012 bütçe harcamaları yıl sonunda, Meclisten geçen orijinal bütçeyi bir hayli aşacak.
Ne güzel değil mi? Bakanlıklar Meclisin verdiği yetkiyi aşarak istediği gibi keyfi harcama yapabiliyor.
Hadi bu yetki aşımını geçtik!
Türkiye halkının vergilerinin devlet tarafından nereye ve nasıl harcandığının denetimini yapan Sayıştay raporları olmadan, Mecliste, yeni bütçe görüşmesi yapılmasına ne demeli?
İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel bütçe görüşmeleri sırasında söz aldı ve hepimiz adına sordu:
* Sayıştay herhangi bir yolsuzluğa mı takıldı?
* Kamu idarelerinin, yöneticilerinin yaptıkları harcamaları denetleme hakkından bu TBMM neden ve hangi hakla feragat ediyor?
EVRENSEL'İNMANŞETİ
Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi
600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et