01 Ocak 2013 10:50

Kürt sorununda nereye?

Kürt sorununda nereye?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

2013’e girerken en çok tartışılan konulardan biri Başbakan Erdoğan’ın da açıkladığı Abdullah Öcalan ile görüşmelere dairdi.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Başbakanın Siyasi Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın 2012’nin sonunda yaptıkları açıklamalar da, Öcalan ile görüşmelerin 2013’te de devam edeceği yönünde.
Ancak Akdoğan’ın 2012’nin son gününde NTV’de Oğuz Haksever’in sorularını yanıtlarken, İmralı ile görüşmelerin yeni yılın başlarında sonuç vereceğine dair haberler için “aşırı iyimserlik olur” sözlerinin gerçekçi bir yanıt olduğunu teslim edelim. Bu arada bu saptama her şeyden önce Akdoğan’ın üyesi olduğu AKP Hükümeti’nin bu yönde bir hazırlığının olmadığının itirafıdır.
Ve Akdoğan’ın açıklamalarından da bir kez daha anlıyoruz ki, Hükümet soruna dair söylem ve yaklaşım düzeyinde 2005’in dahi gerisindedir. Başbakan Erdoğan, -politik bir hesapla dahi olsa- o dönemde devletin Kürt sorunu konusunda geçmişteki hatalarıyla da yüzleşmekten bahsediyordu, bugün ise, Kürt sorunuyla Kürt hareketini ayırırken, sorunun çözümünü de PKK’nin silah bırakmasına indirgiyor. Bunu Akdoğan da ifade etti: “Bugün devlet açısından amaç silah bıraktırmaktır.”
Aslında Kürt sorunu ile PKK’den BDP’ye uzanan Kürt hareketinin birbirinden ayrılamayacağı gerçeğini Hükümet de icraatlarıyla ikrar ediyor. Eğer böyle olmasa idi, Öcalan’ın idamı ve seçilmiş vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması üstünden politika yapan bir hükümetin, Kütçe yayın yönünde adım atması ve Kürtçe savunmayı da gündemine alması düşünülebilir miydi?
Tüm bunlar, Başbakan Erdoğan’ın ve kurmaylarının geldikleri Milli Türk Talebe Birliği’nin olmaması için mücadele ettikleri adımlardı ve Kürt hareketinin verdiği büyük bedellerle gündemleşti.
Akdoğan konuşmasında, “Kandil sadece kendi hedefleri için değil bölgesel denklemde bir yer teşkil ediyor. PKK’nın varlığını sürdürmesini isteyen güçler olduğunu biliyoruz. Suriye, İran, Irak bağlamında farklı kanatların, farklı angajmanlara girdiklerini görüyoruz. Bu denklemde, bu diyalog bizi nereye götürür bilmiyoruz...” derken de, dolaylı olarak Kürt sorununun oturduğu çok boyutlu bağlamı da kabul etmiş oluyor. Akdoğan tüm bu aktörlere olumsuzluk yükleyerek konuşuyor olsa da, bu çokuluslu bölgesel analiz, Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda uluslararası parametrelere gözlerini kapatarak çok da uzun süre aynı politikalarla devam edemeyeceğini de görmeyi gerektiriyor.
Ortadoğu bu kadar hızlı değişirken ve Kürtler de bu değişim sürecinin kazanan aktörleri durumundayken, Türkiye yönetenleri Kürtlerin seçtikleri belediye başkanlarını, milletvekillerini ya da avukatlarını, gazetecilerini, siyasetçileri, gençlerini cezaevlerine doldurarak daha nereye kadar gidebilir?
Başbakan Erdoğan ve şu andaki hakim devlet çizgisi, petrol ittifakı ile çıkarlarını pekiştirdiği Barzani’ye dayanarak PKK’yi ve onun Suriye’deki örgütsel karşılığını tasfiyeyi umuyor ise, bu Barzani açısından da sürdürülebilir bir politika değildir. Muhtemelen AKP Hükümeti de, şu an için denediği bu yöntemin sınırlarını görüyor. İmralı ile görüşmeler de zaten burada anlam kazanıyor.
Tüm bu hareketli zemin içinde ortada duran soru şudur: Hükümetin, polis ve yargı eliyle 2012’de daha da daralttığı siyaset alanı genişletilmeden PKK’ye silah bıraktırılması mümkün olabilir mi?
Şu anda Kürt sorunuyla ilgili olarak uygulanan politikalar, siyasetin silahsız değil, silahlı olanının alanını genişletecek yöndedir. Eğer bu denklemin değişmesi isteniyorsa, ilk anlamlı başlangıç, bu sorunun bir rehinesini dönüştürülen KCK tutuklularının serbest bırakılması olabilir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa