Yeni yıl/yeni umutlar
Artık 2013 yılındayız. Barış, adalet ve özgürlük dolu bir yıl olmasını diliyorum. Yeni yılın yeni umutların müjdecisi olmasıdır önemli olan. Bu beklentiden ötürü yeni bir sürecin başladığını ilan ettiler hemen. İmralı ile görüşmeler yapılıyor ama tek bir amacı var(mış): “Örgüte silah bıraktırmak.”
2012 her anlamda emekçiler için bir yıkım yılı oldu desem abartmış olmam. Tüm kazanımlar geri alınmaya çalışıldı. Direnenlerin başına ne geldiğini gördük ve yaşadık. Hapishaneler onlarca siyasetçi, gazeteci, sendikacı, öğrenci ve seçilmiş belediye başkanları/meclis üyeleriyle doldurulmuş durumda. Bu utancın yeni bir yılda sürdürülmemesi gerekiyor bence.
Çözüme ve dolayısıyla barışa giden yol doğru muhataplarla doğru zeminde buluşmaktan geçiyor. Hükümet çevreleri hedefe “örgüte silah bıraktırma”yı koymuş durumdalar. Hemen belirtmeliyim ki “örgüte silah bıraktırmak” sorunu çözmeye yetmeyecektir. Çözüm konusunda samimiyet varsa önce maddi zemin oluşturarak işe başlanmalı. Nasıl mı? Önce yargılanan siyasetçiler, gazeteciler, sendikacılar ve öğrencilerin serbest bırakılması için adım atılmalıdır. İkinci adım, bu çevrelerin serbestçe çalışması için uygun atmosferin yaratılmasıdır. Üçüncü adım, şu anda görüşme yapıldığı söylenen muhatabın yani Abdullah Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesidir. Bu adım, aynı zamanda açlık grevleri sürecinde üzerinde anlaşma sağlanılan bir konunun hayata geçirilmesi anlamına gelecektir.
Bence bu ilk üç adım çözüm konusunda umutları arttıracağı gibi bir güven tazeleme anlamına da gelecektir. Neden mi? Son seçim sürecini hatırlamakta yarar var: Seçim öncesi güzel bir nokta yakalanmıştı, ancak seçimden hemen sonra çok ama çok gerilere gidildi. Güvenlik politikaları ön plana çıkarıldı ve eski fakat işe yaramaz yöntemlerde ısrar edildi. Sonuç? Onlarca ölüm, tutuklama, işkence, linç girişimleri, tüm demokratik eylemlerin yasaklanması, en açık katliamlarda bile özürün çok görülmesi… Bu durumda güven arttırıcı adımların gecikmeksizin atılması zorunludur.
ODTÜ’de yaşanan olaylar ve sonrası da ibretlik bir durumdur bence. Kurumların ve kurum bileşenlerinin yıpratılması ve hedef gösterilmesi olsa olsa bir zayıflığı ve çaresizliği ifade eder. “Bilim itaat etmeyene ihtiyaç duyar” oysa. İtaatkar kulların bilimsel üretim yapamayacağını yakın çevre ülkelere ve yakın tarihe baktığımızda kolayca görebiliriz. Eğer amaçlanan toplumun tüm dinamiklerini biat etmeye zorlamaksa bunun toptan yok oluş anlamına geleceğini belirtmeliyim. Böyle bir zihniyet çözüm üretemeyeceği gibi toplumsal barışı da tesis edemez.
Çözüm ve barış konusunda sadece Aralık 2012 ‘de yaşanan olaylar bile yukarıdaki üç adımın ne kadar gerekli ve önemli olduğunu anlatmaya yetiyor kanımca: K. Maraş Katliamını anmak üzere Narlı’ ya gelen Alevilere ve Alevi dostlarına yönelik ayrımcı ve saldırgan tutum, Roboski Katliamının birinci yılı dolmasına rağmen aydınlatılması yerine üstünün örtülmesi çabaları, ODTÜ’de yaşananların ters yüz edilmesi sonrası Akademiye ve Akademisyenlere yönelik karalama ve ötekileştirme girişimleri ve son olarak Afyon/Sultandağı’nda Kürt yurttaşlarımıza yönelik ayrımcılık ve linç girişimi.
Eğer gündeme gelen diyalog süreci bir seçim taktiğinden ibaret değilse toplumsal beklentilere cevap olacak adımların zamana yayılmadan bir an önce atılmasında sonsuz yarar vardır. 2013 ancak bu şekilde umutlarımızı çoğaltabilir ve geleceğe daha güvenle bakmamızı sağlayabilir.
Evrensel'i Takip Et