30 Ocak 2013 04:18

Görüşme süreci, AKP ve CHP

Görüşme süreci, AKP ve CHP

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İmralı’daki görüşmelerin sürüp sürmeyeceği, Birgül Ayman Güler’in açıklamalarından sonra Kürt sorunuyla ilgili kırılgan özellikleri yeniden su yüzüne çıkan CHP’nin bu çelişkilerle nasıl bir siyasal geleceğe doğru yol alacağı önümüzdeki dönemin yanıt bekleyen soruları durumunda.
Görünen yanlarıyla bu sorular için bugünden bazı vurgular yapabiliriz. Başbakan Erdoğan’ın, Ahmet Türk’e sözleri nedeniyle gösterdiği tepki üzerine, “Başbakan Türk’e ambargo koydu ve görüşmeler de durdu” biçimindeki değerlendirmeler için henüz erkendir. Böylesi kritik bir sürecin, DTK ya da BDP’nin bir yöneticisinin açıklamaları gerekçe gösterilerek kesilebileceğini düşünmek fazlasıyla evhamlı davranmak olacaktır. Başbakanın ve hükümetinin zaten bir zorunluluk olarak geri döndüğü bu yeniden görüşme sürecini nereye kadar götüreceği bir dizi başka etkenle birlikte yanıtını bulacak. Ancak en azından önümüzdeki yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecini “çatışmasız” bir ortamda geçirmek isteyen Hükümetin bu süreci şu anda noktalaması beklenemez.
Bu konuda ortaya çıkmış olan fotoğrafın bize söylediği ise, Erdoğan’ın Kürt siyasetinin büyük önem biçtiği bu görüşmelerin gerçekleşmesinin kendisini bile siyasi bir koz olarak kullanacağıdır.
Bir o kadar açık olan gerçek ise, Kürt sorununun bölgesel özellikleriyle taşıdığı çok uluslu bağlam ve içeride artık baskı yöntemleriyle ‘çözülebilecek’ bir sorun olmaktan çıktığının bir kez daha görülmesiyle başlayan bu yeni süreç, sancılı da olsa devam edecektir.
Aslolan ise, bu sürecin bir ‘görüşmeye’ sıkıştırılamayacak kadar geniş bir mücadele alanı olarak görülmesi ve bu sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi fikrine Türkiye halkının, emekçilerinin kazanılmasıdır.
CHP içinde yaşanan gerilimin nereye varacağı sorusu açısından ise, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun partisinin dünkü grup toplantısındaki konuşmasını tartışmak gerekiyor.
Kılıçdaroğlu, konuşmasında partisinin içindeki ‘ulusalcı kanadı’ dengeli bir dille uyardı:  
“Bizim sorumluluğumuz çok ağır o yüzden her arkadaşımız konuşurken lafının nereye gideceğini çok iyi düşünecek.”
Bu cümlenin hemen devamı ise sorunludur: “Her arkadaşım laflarının nereye çekileceğini düşünmelidir. Çünkü önümüzde sağlıklı düşünen, kafa yoran bir medya yok. Boynunda tasma var dendiğinde oturan, yalaka dendiğinde ise ayağa kalkan bir medya var.”
Evet medyanın yapısı bellidir ve özellikle ‘yandaş medya organları’ CHP’nin lehine olan gelişmeleri pire, aleyhine olanları ise deve yapacaktır. Ancak CHP’nin Kürt sorunu ile ilgili içinde bulunduğu durum medyaya indirgenip geçiştirilemeyecek karakterdedir.
Burada aslolan CHP içinde, medya tarafından kullanılmaya müsait bir sorunun varlığıdır.
Bunun izleri Kılıçdaroğlu’nun dünkü söylemine de yansımıştır. Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin programının ‘ırkçı değil bütünleştirici’ olduğunu ve CHP’nin ötekileştirmeye karşı olduğunu dile getirmesi olumludur ancak, ‘72 millet birdir’ demek, tek başına hiçbir şey söylememek demektir. Zaten bütün sorun gerçeğin bu olmamasından kaynaklanıyor. Kılıçdaroğlu’nun “Ana dilde savunma yasasının ismi yanlış, savunma hakkı olmalı. Bunu etnik kimlik hakkı olarak görmek doğru değil” sözleri de sorunludur. Savunma hakkı ile “ana dilde savunma hakkı” birbiri ile ilişkili ama özünde ayrı sorunlardır.
Kürt sorunu deyince, zaten onlarca yıldır adının konulmamasının sıkıntılarının yaşandığı bir sorundan söz ediyoruz. Devletin kurucu partisi CHP de bu sorunun “adsız” kalmasının tarihsel sorumlularından biridir. Ve partisini bugün Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu değişim sürecine uygun hale getirmek için öncelikle Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun kendisi sorunun adını her andığı anda açık biçimde koymalıdır. Bundan imtina edildiği sürece atılacak ikinci adımın CHP’yi dünden daha ileri bir yere götürmeyeceği açıktır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa