Barış: Ne kadar yakın/uzak?

Aslında uzaklık ve yakınlık mesafe ile ilgili olmakla birlikte günlük yaşamımızda olayların zamansal sıralamasını anlatmakta da kullanılabilmektedir. Yakın ve Orta-Doğu’nun yeniden biçimlendirilmeye çalışıldığı bu ciddi süreçte barışın yakınlığı ve uzaklığı yaşamsal bir değer kazanmaktadır. İçeride de durumun epey vahim olduğunu söylersem abartmış olmam sanırım. Dolayısıyla iç ve dış koşullarda bir kırılma hali söz konusudur. Bu kırılmanın insanların yararına olması, barışın sağlanması yönünde yürütülecek mücadeleye ve atılacak adımlara bağlıdır.
CHP içinde gelişen son durum barış, çözüm, demokrasi, eşitlik ve adalet konusunda gidilecek uzun bir yol olduğunun göstergesidir. 1924-2013: Doksan yıllık bir zaman aralığıdır fiziksel olarak. Bu zaman aralığında yürütülen kesintisiz “proje” şu an yaşadığımız tüm ciddi sorunların maddi temelini barındırmaktadır. Bu “proje”, İttihat ve Terakki Cemiyetinden devralınan, her daim gündemde olan ve özü değişmeyen/değiştirilemeyen bir projedir. Sorunların tanımlanması ve çözümü bu zaman aralığını iyice anlamaya ve bu süreçte yapılan soykırım ve katliamlarla yüzleşmeye bağlıdır.
Şüphesiz tarihsel açıdan 1924 öncesi de dikkatle incelenebilir. Ben değerlendirmemde 1924-2013 aralığını göz önüne alıyorum. 1924 Anayasası her açıdan büyük bir kırılmayı işaret etmektedir. Bu kırılmayla birlikte halklar ve farklı inanç kesimleri arasındaki anlaşma ve uzlaşma bozulmuştu. O tarihten bu güne kadar kurulu düzene muhalefet eden, düşünen, üreten, yazan ve tartışan her kişi ve kuruma karşı amansız bir savaş ilan edilmiştir. Kutsanan devlet anlayışı adeta beyinlere kazınmak istenmiş ve buna karşı çıkanlar acımasızca katledilmiştir. 1930’lu yıllarda tutulan kayıtlar, Meclis tutanakları ve CHP’nin bu konulardaki yazışmaları incelenirse bugünü anlamak kolaylaşacaktır.
O halde ne yapmak gerekir? Yukarıda andığım “proje”nin önemli bir yürütücüsü olan CHP’nin geçmiş süreçle yüzleşmesi ve özür dilemesi gerekmektedir. Dikkat edilirse Kürtlere ve Alevilere yönelik tüm soykırım ve katliamlarda ya CHP ya da CHP zihniyetinin sürdürücüsü olan partiler iktidardadır. CHP’li vekilin Kürtler ve Türklerin eşit olmadığına dair sözlerini CHP programları ve “proje”sinden bağımsız değerlendiremeyiz. CHP sorunların çözümünü istiyorsa ve barışa yönelik çabalarda ciddi bir aktör olmak iddiasında ise öncelikle ülkemizin geçmişi ve yarınıyla yakından ilgili kendi geçmişi ve tarihini irdelemeli ve akabinde de özür dilemelidir.
Devletin kutsallığı ve dokunulmazlığıyla bağlantılı olarak körüklenen nefret ve linç “kültürü” yaşamımızdan atılmak zorundadır. Unutmayalım; her halkın ve her inanç kesiminin kendine özgü hassaslığı ve gizli kalması gereken yönleri vardır. Yönetim erki bizzat bu “kültür”ün inşası için çaba sarf ediyorsa eşitlik ve adalet için daha çok acılar çekmemiz gerekecektir. Bu durumda kendini “devletin memuru” sayan tüm kişi ve kurumları (gizli/açık) kendi çizgisine çekmek zorunludur.
Halkları ve inançları yeniden tasarlayan, tek tipleştirmeye çalışan, iç düşman kavramını kesintisiz yeniden üreten bir zihniyeti dönüştürmek için bu sürecin anlamı ve önemi çoktur. Bu “proje”de görev alan ve anayasal güvence altında tutulan tüm devlet kurumlar dönüştürülmek ya da lağvedilmek zorundadır. Yeni Anayasa barış ve çözüm için bir sözleşme olacaksa öncelikle bu durumlara açıklık getirecek maddeleri içermek durumundadır. Bence çözüm için müzakere sürecinde öncelikli olarak yukarıda altını çizdiğim konularda açık beyanlara ve güven verici adımlara acil ihtiyacımız vardır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et