Sermayeyi işçilerin birliği yener

"20. yüzyılda işçilerin birliğinin sermayeyi yendiği tek bir örnek yoktur.“ İP Genel Başkanı Bay Perinçek Aydınlık’ta kaleme aldığı yazıda böyle diyor. Ardından 19. yüzyıldan başlayarak işçilerin köylülerle ve milli burjuvalarla birleşerek devrimler yaptıklarını, ülkelerin ancak böyle kurtulduğunu yazıyor. Ona göre başarılı olmuş, “mucizeler yaratan” tek devrim olan Çin Devrimi hâlâ “demokratik devrimden sosyalizme geçiş aşaması”ndadır. İşçilerin birliğini savunanlar sermaye ve devlet tarafından zaten ciddiye alınmamakta ve bunlara “dokunulmamakta”dır. Oysa vatansever oldukları için Genelkurmay Başkanları vb. içeri atılmaktadır vb..

Bay Perinçek herkesi aptal yerine koymaktadır. İşçilerin birliğinin sermayeyi yeneceğini savunanları, büyük bir çarpıtmayla sadece işçilerle devrimin yapılacağını savunan, dünyadan, ülkeden, yaşadığı koşullardan, devrimci strateji ve taktikten yoksun akımlar olarak mahkum etmeye çalışmaktadır. Bütün bu laf ebeliğinin ardına saklanan ve bize yutturulmaya çalışılan zoka ise sınıf işbirliğinin vaaz edilmesi, sosyalist devrimin yasaklanması, sermaye egemenliğinin yıkılmasının olanaksızlığının kanıtlanmaya çalışılmasıdır. Bugünün Çin’inin hâlâ demokratik devrim aşamasında olduğunu zırvalamak ise bütün bu söylenilenlerin üzerine tuz biber ekmektir.

Oysa gerçekler şunlardır: Devrimin niteliği demokratik devrim de olsa işçi sınıfı bu devrimde, eğer bu devrim başarılı olacak, hedeflerini tutarlılıkla gerçekleştirebilecekse, diğer emekçi sınıf ve tabakaları, devrimden çıkarı olan tüm kesimleri kendi etrafında birleştirmek, bu devrime önderlik yapmak zorundadır. İşçi sınıfı bu görevi milli burjuvaziye veremez, demokratik devrimden, demokrasiden bana ne diyemez. Demokratik devrimin ittifakları basitçe “birleşmek” olarak nitelenemez. İşçi sınıfının etrafında birlik ve işçi sınıfının önderliği için mücadele etmek. Kapitalizm öncesi kalıntıları tasfiye etmek, tutarlı bir halk demokrasisi kurmak, ülkenin emperyalizme bağımlılığına son vermek ancak bu koşullarda olanaklı olabilir.

İşçi sınıfı önderlik etmese de, artık zayıf bir olasılık olsa da, devrimden çıkarı olan kesimler “birleşerek” demokratik devrimleri gerçekleştirebilir. Bu durumda büyük bir olasılıkla ulusal burjuvazi önder konumdadır, ya da geçici olarak bir güç dengesi bulunuyordur. Ancak ulusal burjuvazinin önderlik ettiği devrimlerin hedeflerini tutarlılıkla gerçekleştirme olanağı bulunmamaktadır. Yarı yolda kalan devrimlerin deneyi bu gerçeği kanıtlamaktadır. Örneğin Çinli işçilerin ve ülkenin emperyalist ve yerli tekellerin yağmasından kurtuluşu artık yeni bir devrimin sorunudur. İki devrim arasına “Çin Seddi” girmiştir. Böylesi devrim türlerinde işçi sınıfının kendisini toparlaması, mücadeleye atılması, yeni devrimlere hazırlanması gerekir.

Devrimin sosyalist devrim olması da durumu fazlaca değiştirmez. Bu durumda da işçi sınıfının tüm sömürülen ve ezilen kesimleri kendi etrafında birleştirmesi, onlara önderlik etmesi, sömürücü sınıfları tecrit etmesi, küçük burjuva vb. tabakaları da en azından tarafsızlaştırması gerekir. Gerek demokratik devrimlerde, gerekse sosyalist devrimlerde işçi sınıfının kendi birliğini sağlaması, en azından sınıfın çoğunluğunun birliğini sağlaması, temel ve stratejik önemde bir sorundur. Kendi iç birliğini sağlayamayan bir işçi sınıfının, diğer emekçi tabakaları, devrimden çıkarı olan kesimleri kendi etrafında birleştirme, onlara önderlik etme olanağı bulunmamaktadır. Perinçek’in, sonradan yenilmiş olsa da gerçekleştirilmiş Sovyet Devrimi’ni görmezden gelmesi, yarı yolda kalmış, sonra da kapitalizme açıkça çark etmiş Çin Devrimi’ni göklere çıkarması, işçi sınıfına sosyalizmi yasaklamasından başka bir şey değildir. Diğer sınıflarla “birleşmek” gibi, işçi sınıfının konumunu ve görevlerini çarpıtma girişimi, işçi sınıfını diğer sınıflar içinde eritme ve iktidarsız bırakma çabasından başka bir şey değildir.

Bay Perinçek ve İP’lilerin yaptığı tam da budur ve onlar burada da durmamakta, işçi sınıfını egemen sınıf kliklerinin birinin peşine takma gibi gerici bir çaba içerisinde bulunmaktadırlar. Onlar devrimler ile komploculuğu ve darbeciliği birbirine karıştırmaktadırlar. Böylesi durumlarda Marks’ı, Engels’i, Lenin’i şahit tutmanın ise hiçbir faydası bulunmamaktadır! Ayrıca bitirirken vurgulamak gerekir ki, gerçekleşmiş her devrimin kendi somut koşulları, acil talepleri olmuştur. Ekmek, özgürlük, barış, toprak, bağımsızlık vb. gibi. Devrimler çelişkilerin düğüm olduğu, emperyalist, ya da kapitalist zincirin en zayıf halkasında patlak verirler. Soyut olarak “sermayeye karşı, sömürüye karşı devrim” yoktur. Ama bir devrim işçi sınıfı önderliğinde, bir halk devrimi olarak gerçekleşiyorsa, sermaye ve sömürü sistemini devirmeden sosyal kurtuluşu sağlayamayacaktır. Bunun da garantisi işçi sınıfının ideolojik ve fiili önderliğidir. Yani sermayeyi işçilerin birliği yener. Ancak bu bugün ülke için bir eylem sloganı değil, işçi sınıfının stratejik hedefini ortaya koyan, sürekli olarak bunun etrafında birliğini sağlaması gereken bir slogandır. İP örneğinde olduğu gibi, işçi sınıfını tam da bu noktada zayıf bırakma girişimlerini başarısızlığa uğratmak gerekir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et