Ders kitaplarında öğretilenler ve yaşam
Ülkemizdeki okullarda okutulan ders kitaplarının büyük bir çoğunluğu; çocuğun yaşamsal gerçekliklerini yansıtmayan ve gereksinimlerine yanıt vermeyen, yaşamdan kopuk araçlardır. Bu olguya; okul öncesi eğitiminde kullanılan boyama kitapları, temel kavramların tanıtıldığı kitaplardan başlayarak, ilköğretimdeki, ortaöğretimdeki ve yüksek öğretimdeki bütün kitaplarda rastlayabiliriz. Bu konuda örnekler çok fazladır; birkaçını vermekle yetinelim. Okul öncesi eğitimde yararlanılan boyama kitapları ve kavramların tanıtıldığı kitaplardaki görsel malzeme, kavramların tanıtılma biçimi, ülkemizdeki çocukların büyük bölümünün günlük yaşamında gördüğü, kullandığı nesnelerden çok uzaktır. Birçoğu, batıdaki baskıların aynen kopya edildiği, birçoğu yine bu örnekler göz önüne alınarak hazırlanmış özenti kitaplardır. Çocuğun günlük yaşamında olmayan eşya,araç gereç, hayvan vb. nesneler, insan tiplemeleriyle çocuğa yaşam tanıtılmaya çalışılmaktadır.
Bir ders kitabının yaşamdan kopukluğu konusundaki ilk deneyimimi ben ilkokul 1. sınıfta elime tutuşturulan Alfabe kitabının sayfaları arasında yaşamıştım. Bu kitaptaki “Baba bana bal al”, “Tatlı tatlı sulu sulu elmalar” cümleleri değildi bir başına bana bu şaşkınlığı yaşatan. Kitabın sayfaları arasında karşıma çıkan çocuk tiplemeleriydi. Başında batı özentisi geniş kenarlı şapkaları olan, o güne dek görmediğim giysiler içindeki çocuklardı bunlar. Evin içinde takım elbise ve yüksek topuklu ayakkabı giyen, şapka takan anneler ise, benim ve arkadaşlarımın annelerine hiç benzemiyorlardı. Sonra, matematik kitaplarının sayfalarını dolduran problemleri çözmeye çalışırken yaşadım aynı şaşkınlığı. Kitaplar güncelleştirilmediği için, kullanıldığı dönemde çok pahalı olan bir kilo muzu aldıktan sonra, kalan parayı hesaplayabilmek için küçücük beyinlerimizi patlatıp durduk. Her gün bir kilo süt, bilmem kaç tane yumurta ve bal alan bir ailenin, bu alandaki giderini hesapladık; belki ayda bir bal, haftada bir yumurta yemediğimiz, süt içmediğimiz halde. Su dolduran bir musluğuna karşılık suyu boşaltan iki musluğu olan havuzun ne kadar sürede dolacağını soran havuz problemlerini çözmek için didinip durduk; o havuzu gözümüzde bile canlandıramadan. Günlük yaşamdaki gerçeklerle kitap sayfalarında anlatılanlar arasındaki çelişkinin varlığını ayrımsamaktan kaynaklanan bu şaşkınlık hep sürüp gitti öğrenim yaşamımda. Tıpkı, ülkemizdeki bütün öğrencilerin öğrenim yaşamında olduğu gibi. Öğretmenlik yaşamımda, daha keskin çelişkileri yaşadım öğrencilerimle birlikte. Sınıfın ortasındaki sürekli tüten odun sobasının çevresine toplanıp ders yapmaya çalıştığımız köy okulundaki birleştirilmiş sınıfta, öğrencilerim Hayat Bilgisi kitaplarındaki kaloriferli sınıflarda ders yapan öğrencilere bakar ve “Hayat Bilgisi” edinmeye çalışırlardı. Bu dönemde anlamaya başladım, eğitim öğretim programlarının ve ders kitaplarının yaşamdan kopuk oluşunu ve yaşanan çelişkilerin kapitalist sistemden kaynaklandığını…
Ders kitapları konusunu, farklı yönlerini irdeleyerek sürdüreceğiz. Bu yazıyı Rıfat Ilgaz’ın Çocuklarım adlı şiirinden dizelerle bitirelim:
“Biz inceleye duralım aç tavuk hesabı / Tereyağındaki vitamini / Kalorisini taze yumurtanın / Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta / Çevresini ölçtük dünyanın / Hesapladık yıldızların uzaklığını / Orta Asya’dan konuştuk / Laf kıtlığında / Birlikte neler düşünmedik / Burnumuzun dibindekini görmeden / Bulutlara mı karışmadık / Güz rüzgarlarında dökülmüş / Hasta yapraklara mı üzülmedik / Serçelere mi acımadık kış günlerinde / Kendimizi unutarak.”
Evrensel'i Takip Et