Gürültülü tartışmalar, görünüş, gerçek
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye ziyaretinin hemen öncesinde ve Başbakan Erdoğan’ın Washington’a gitmesinin beklendiği şu günlerde Türkiye ABD ilişkilerinde hava birden çok bulutlu bir görünüme döndü.
Başbakanın son açıklamalarına bakılırsa ABD; Türkiye’nin iç işlerine karışan, onu şamar oğlanı gören, hatta üstünden operasyon yapmayı planlayan bir ülke!
ABD Başkanı Obama’nın Milliyet’e verdiği röportaja bakarsanız; ABD Türkiye’nin bir numaralı dostu, Türkiye’yi de en önemli müttefik görüyor. Dahası ABD’nin iç ve dış politikanın başlıca sıcak konuları olan İmralı görüşmeleri, Suriye ve Ortadoğu; “Terörizme karşı mücadele”... gibi konularda elinden geleni yapan ve yapmaya devam edecek bir ülke olduğunu söylüyor Obama!
Peki gerçek nerede duruyor?
Başbakan Erdoğan’ın tepkisinin merkezinde, ABD’nin özel yetkili mahkemeler üstünden yürütülen operasyonlar ve tutukluluk süreleri ve tutuklama gerekçelerine yönelik eleştirileri var. Ancak ne var ki; ülkelerin demokratikleşme, insan hakları gibi konularda birbirini eleştirmesi son 200 yıllık özgürlük ve demokrasi mücadelesinin, sermaye politikacılarının da artık üstünden atlayamadıkları bir “insanlık kazanımı”dır. Bu yüzden de eğer Erdoğan gerçekten “bağımsızlığa” bir müdahale var diye karşı çıkacaksa, ABD’ye karşı çıkabileceği en son noktadır bu eleştiriler.
Toplam açısından bakıldığında hükümetin bu tutumunun iki nedeni olabilir:
1) Bu konuda içeride ve dışarıda hükümet çok sıkışmıştır; AB ve ABD’den de bu konuyu hükümetin yumuşak karnı olarak görüp buradan eleştiriler yöneltilmesine tepki,
2) ABD ile girilen Füze Kalkanı Sistemi’nin radar üssü, Patriotlar, Türkiye’nin Suriye politikası, Libya müdahalesi ve tüm öteki NATO ve ABD ile ilişkilerdeki “Amerikan uşağı”, “Amerikan stratejisine bağlanmışlık” eleştirilerine karşı bir kalkan olarak yapılan sert açıklamalardır.
Daha çok da ikisi birdendir!
Yani bu tepki gerçekten, bağımsız bir ülkenin iç işlerine karışılmasından duyulan gurur kırıklığı tepkisi olamaz.
Çünkü, NATO stratejisinin oluşturulması ve NATO’ya yeniden can ve itibar kazandıran adımların atılmasında Türkiye birinci dereceden, kendi topraklarını “NATO toprağı” ilan edecek kadar ileriden roller üslenmiş, ABD’nin bir dediğini iki etmeyen bir ülke durumundadır.
Evet Suriye sorununda “Türkiye kendince adımlar atarak” müttefiklerini zorlayan girişimler yapmıştır; Irak’ta ABD ile farklı davranmaya yönelmiştir ama bunlar asla esasa ilişkin değildir ve bir süre sonra üç aşağı beş yukarı pazarlıklarıyla “aşılabilecek” sorunlardır. Nitekim Obama yazılı röportajında Milliyet’in Washington Temsilcisi Pınar Ersoy’un Türkiye’nin Irak, İsrail, 1915 Ermeni Katliamı, Şanghay İşbirliği Örgütüne Türkiye’nin girmek istemesiyle ilgili sorularına bir yanıt vermekten kaçınmıştır. Bu bile Obama’nın bütün öteki yakıcı sorunlar yanında bu “Sembolik yanı ağır basan” sorunları konuşularak aşılabilecek sorunlar kategorisinde gördüğünün işaretidir. Onun içindir ki Erdoğan’ın Washington’a gelmesini beklediğini hararetli bir biçimde ifade etmiştir.
Kısacası, Türkiye ABD ilişkileri Erdoğan Hükümetiyle en iyi dönemini yaşamaktadır. Ama hâlâ da ABD için “AKP Hükümetinin yontulacak yanları” vardır. Bunun için de elbette hükümetin yumuşak karnı olan konuları kullanmaktadır. Ancak “yumuşak karın”a vurulunca da Erdoğan ve Hükümeti “Yaralı ayağına basılmış gibi hoplamakta”dır!
Ne var ki, ABD’nin demokratikleşme konularında eleştirilerinde ısrarını sürdürecek olmasına karşın (Bunun böyle olacağı anlaşılıyor) gidişat, ABD ile Erdoğan Hükümetinin sorunlarını çözecekleri doğrultusundadır.
Ancak, Ortadoğu’da kazan öylesine derinden kaynamaktadır ki, bir sorun çözülüyor derken öteki birkaç sorun birden politikanın, diplomasinin gündeminin ön sırasına tırmanmaktadır.
Bu yüzden de yapılan gürültülü tartışmaları elbette sadece gerçek gündemi perdelemek için yapılan tartışmalar olarak açıklayamayız. Elbette böyle bir yanı da vardır. Hatta çoğu zaman bu yan önde görünebilir ama bölgenin, Türkiye’nin gündemi öylesine sıcak ve çözüm dayatan konular içermektedir ki, emperyalistler ve bölge gericilikleri öylesine sıkışıktır ki, şöyle bir gürültü çıkaralım da arkasında başka konuları saklayalım tutumu fazlaca lüks görünmektedir.
Evrensel'i Takip Et