12 Şubat 2013

Solinler, acılar, barış...

Solinlerden ilkinin adını TSK’nin Kandil’e dönük operasyonlarından birinde duymuştuk. Irak Kürdistanı’nın Kandil bölgesi ile Ranya kenti arasında bulunan köprüdeki sivil bir aracın bombalanması sonucu araçtaki aile tümden yok olmuştu. Aileden yaşamını yitiren 7 kişiden 4’ü çocuktu ve bunlardan birinin adı Solin’di...
Diğer Solin’in adını ise geçtiğimiz hafta duyduk.
Cizre Belediye Başkanı Yardımcısı Hanım Onur yaklaşık 2 yıl önce KCK adı altında düzenlenen operasyonlardan birinde tutuklanmış ve Mardin Cezaevine konulmuştu. Aynı operasyonda aranır duruma düşen eşi ise kayıptı.
Hanım Onur’un ilk çocuğu Mirhat epilepsi hastasıydı. Bu yetmez, ikinci çocuğu Solin’e de lösemi hastası teşhisi konulmuştu.
Devlet Solinlerden birinin bedenini, bir diğerinin ise yüreğini parçalamıştı.
İlk Solin beden acısı ile iki yıla yakındır toprak altında.
İkinci Solin ise çocuk yaşında, hatta bebek yaşında yürek acısı hissetmeye başlamıştı.
İlk Solin’in bedeninin parçalanmasına engel olamadık; hâlâ da Solinlerin bedenlerinin parçalanmasına engel olamıyoruz.
İkinci Solin’in yüreğine ise bir nebze olsun su serpilebildi. Kamuoyunun destek vermesi sonucunda tutuklu olan Hanım Onur, tutuksuz yargılanmak üzere mahkemenin ara kararı ile serbest bırakıldı.
***
Solinler Kürdistan coğrafyasının ilk acıları değil.
Nice adını duymadığımız Solinler savaşta yaşamını yitirdi.
Nice çocuk bedenler, bebek bedenler savaşın bedeli olarak toprak altında yatıyor şimdi.
Savaşın en ağır bedelini genç bedenler öderken, ödemeye devam ederken Solin bebeklere de onulmaz acılar yaşatılıyor.
Savaş, televizyonlarda, sinemalarda izlediğimiz Rambovari aksiyon filmlerine benzemiyor.
Solinleri aramızdan alıyor...
Geleceğimizi elimizden alıyor...
Acılar yaşatıyor...
Bu acıların sürmemesi için de olsa, barış illa da barış demek gerekir...
Solinlerin aramızdan alınmaması için barış...
Geleceğimizin elimizden alınmaması için barış...
Acılar yaşamamak için barış...
***
Dikkatinizi çekti mi? Artık “barış” sözcüğünü bile temkinli kullanır duruma gelmişiz.
Bu sözcüğü duyduğunda tüyleri diken diken olan nice insanı bir oradan bir buradan, her gün onlarca kez görüyoruz, okuyoruz, duyuyoruz.
Bunlardan çok ama çok azı cidden savaş yanlısı. Bu savaş yanlısı güruhun da emin olun toplumların vicdanında tek bir karşılığı yok.
Geriye kalanların büyük çoğunluğu barışın olacağına inancını yitirdiği için “barış” sözcüğünü temkinli kullanır duruma gelmiş.
Neredeyse bir nesil savaşla büyüdü...
PKK 1984’te ilk silahı patlattığında doğanlar, şimdi PKK’nin yürüttüğü savaşın en militan sahipleri...
Savaşın yeni nesli savaşsız, çatışmasız tek gün görmedi...
Ve en önemlisi...
Devleti yönetenler hâlâ barış dilini kullanmaktan çok ama çok uzak...
Bırakın ırkçı milliyetçileri, “sosyal demokratlarında” hatta ucube “sosyalistlerinde” bile “Türk Kürt’ün efendisidir” mantığı hâlâ kırılabilmiş değil...
Merkez medya hâlâ bir yerlerden gelen komutla neyi yazıp neyi yazmayacağına, hangi konuyu nasıl irdeleyeceğine karar veriyor.
Hatırlar mısınız?
Solin’in annesinin cezaevinden bırakılacağı günden bir gün önce Diyarbakır’da Öcalan’ın tutuklanmasını protesto eylemine katılan Şahin Öner adlı genç zırhlı polis aracının çarpması sonucu yaşamını yitirmişti.
İşte adı merkez olan medya, savaşın genç bedeli Şahin’i bir saat içinde bombacı yapmaktan çekinmedi. Ona verilen talimat buydu, çünkü.
İşte bunun içindir artık “barış” sözcüğünü temkinli kullanıyoruz...
Oysa Solinler için, Şahinler için, bebeklerin, çocukların, gençlerin yaşaması için bu sözcüğü temkinli kullanmamıza neden olanlara inat barışı daha gür haykırmak gerekmez mi?

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et