Niye Türkiye kapısı?

Cilvegözü Sınır Kapısı’ndaki patlamada ölenlerin sayısı bu yazı yazıldığında 14’e yükselmişti ve yaralı sayısı da bunun çok üzerindeydi.
Sabah gazetesi olayı dün sürmanşetten “Esad’dan tahrik bombası” başlığı ile vermişti. Hükümete yakın başka gazeteler de bu haberi benzer biçimde verdiler.
Gazeteciliğin en temel ilkelerinden biri olan “inanırlılık” ilkesinin savaş dönemlerinde çok kolaylıkla propagandaya feda edildiği biliniyor. Ancak, Türkiye’deki gazeteler bu açıdan adeta “çığır” açıyor. Türkiye’de 30-40 yıl önce gerçekleşmiş olan Sivas, Maraş, 1 Mayıs Katliamlarının da aralarında bulunduğu pekçok olayın faili konusunda bugüne kadar net belirlemeler yapmaktan kaçınan gazeteler, söz konusu olan Hükümetin hedefe koyduğu Esad rejimi olunca faili bir gün bile sürmeden buluverdiler. Bravo doğrusu. İnsan istemeyince bir olayın faalini aradan 40 yıl geçse bulamıyor, ama isteyince tam bir zehir hafiye misali birkaç saat içinde buluveriyor(!)
Yazıya böyle girince, Suriye meselesinde Aslı Aydıntaşbaş ile aynı muhakeme tarzına sahip olanlar soracaktır; “Lütfen dezenformasyon yapmayalım, ne yani Esad’ın yapma ihtimali hiç mi yok?​”
Birkaç ihtimale vurgu yapılıyor. Bunlardan biri, Suriye muhalefeti içinde Esad yönetimiyle görüşülerek bir çözüm aranmasına karşı olanların yaptığı, diğeri Suriye rejiminin kendisi.
İçişleri Bakanı Muammer Güler, olayın hemen ardından, tıpkı Hrant Dink cinayeti sırasında İstanbul Valisi sıfatı ile yaptığı gibi failleri hemen buluverdi: “Araç kesinlikle Suriye plakalı.”
Ancak bu bombardıman arasında gözlerden kaçırılan soru şudur: Bu saldırıyı gerçekten Suriye istihbaratının gerçekleştirmiş olabileceğini varsaysak bile, bu bomba yüklü araç neden başka bir ülkenin kapısında değil de, Türkiye’nin kapısında patlatılmıştır?
Örneğin en çok Suriye’li mültecinin bulunduğu ülke Ürdün’ü ele alalım. Bu ülkede toplam 230 bin mülteci var. Sadece Angelina Jolie’nin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin özel elçisi sıfatı ile ziyaret ettiği Ürdün’deki Zaatari mülteci kampında 65 bin Suriye’li mülteci bulunuyor. Lübnan sınırından da, Suriye’deki savaş sürecinden beri yığınla geçiş oldu, halen de oluyor.
Ama bomba gelip bizim kapımızda patlıyor. Tüm bunlar Türkiye hükümetinin izlediği Suriye politikasından kaynaklanıyor olabilir mi acaba? Suriye’de rejime karşı savaşan silahlı grupları eğiten ve silah da dahil lojistik ihtiyaçlarını karşılayan ülke Türkiye olduğu için olabilir mi? Mesela Başbakan Erdoğan’ın iki yıldır kesintisiz bir biçimde Esad yönetimini hedef alan söylemlerinin bu süreçte bir etkisi olabilir mi? BM’de Suriye’ye silahlı müdahaleyi veto eden ülkelerin cezalandırılmasını isteyecek kadar gözü dönmüş bir Suriye yönetimi düşmanlığı yapan tek ülkenin Türkiye olması bu saldırıya zemin hazırlayan etkenlerden biri olabilir mi?
Türkiye’nin sınırlarının yapay olarak oluşturulmuş sınırlar olduğunu ve değiştirilmesinin de doğal olduğunu öne sürecek kadar komşu ülke topraklarından iştahla söz eden bir dışişleri bakanımız olduğu için olabilir mi?
Aklımızı kiraya vermediğimize göre başka bir noktadan da bakalım. AKP Hükümetinin Suriye’ye karşı kendi politikasına tam desteğini almakta zorlandığı ABD ile bu konuda gerilim yaşadığı biliniyor. Daha geçen hafta ABD Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, “AKP Hükümetinin ve Davutoğlu’nun Suriye politikası tahrik edici, bizi rahatsız ediyor!” sözleriyle bunu açıktan ilan etti. Türkiye’nin Suriye kapısında gerçekleştirilen bu patlama ile ABD’nin bu “pürüzleri” giderilerek Türkiye’nin eli güçlendirilmek istenmiş olabilir mi acaba?