Yazayım da ne yazayım?
Çözüm sürecindeyiz, bu konudaki görüşümü yazabilirim. Görüşüm ne olabilir ki? Türlü çeşitli tahliller yapar, çözüm için yerine getirilmesi gereken koşulları sıralayabilirim; ya da öne sürülen koşulları derin siyasi bilgi ve deneyimime dayanarak eleştirebilirim. Kendimi bilge konumuna sokacak dahiyane düşünceler üretebilirim. Hemen herkes yapıyor, ben de yapabilirim. İyi de çözümsüzlükten ölen ben değilim ki! Bu konuda söz ölenlerin ve öldürenlerin olmalı. Ben ölenlere ve onların sağ kalanlarına üzülürüm, öldürenlere kinlenirim.
Gerçekten süreç çözüme ulaşır da ölüm ödül ya da ceza olmaktan çıkarsa, benim ne düşündüğümün, hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin düşüncelerimin ne önemi var?
Yani çözüm süreciyle ilgili bir şey yazmayacağım.
Oysa gündem çözüm süreci. Demek gündem dışı bir şeyler yazmam gerekiyor. Örneğin, çiçek ve böceklerle ilgili bir şeyler yazabilirim.
Uzmanlar TBMM’nin bir komisyonuna ‘böceklerle’ ilgili bilgi vermişler. Yerleri tespit edilemeyen bu cihazlar yerleştirildikleri yerden dünyanın herhangi bir yerine anında bilgi gönderiyorlarmış. Böceklerin etki alanından kurtulabilmek için denizin dibinde konuşmak gerekiyormuş. Böcekler herhalde bizim güvenliğimizi sağlamak için bulunduğumuz yere, yerlere yerleştiriliyordur. Ne var bunda korkup, paniğe kapılacak? Ben kendimden eminim, çekinilecek hiçbir şey söylemiyorum ki, söylediğimin bir yere aktarılmasından gocunayım.
Yalnız, güvenliğimizi daha iyi koruyabilmek amacıyla iki kişinin denizin dibine birlikte inmelerini örgüt üyeliğinin karinesi olarak öngören bir yasa çıkartılırsa, işte bundan çekinirim. Denizin dibi iki kişiyle daha güzeldir.
Güvenliğimden söz edince, yetmişli yılların başında Fransa’dayken bana Almanya’dan gönderilen yazılı mesajı ileten arkadaşı anımsadım. Arkadaş buruş buruş edilmiş ve zımbalanmış kağıdı verdi. Ben de ona kağıdın niye buruşturulup zımbalandığını sordum. Arkadaş önce şaşırdı, sonra kızdı ve bana siyasi ders verdi: ‘Bu, mesajın başkalarının eline geçmesine karşı alınmış bir önlemdir’ dedi. Ben zımbanın tellerini çıkartırken arkadaşa, ‘bak arkadaşım, bu yazılı kağıda ulaşan herkes benim şu yaptığımı yapar, telleri çıkartır, kağıdı düzeltir ve yazıyı okur. Bu önlem sana karşı alınmış bir önlemdir. Yani sana güvenleri yok’ dedim. Böcekten benim güvenliğime, benim güvenliğimden yazılı mesajın güvenliğine geldik. Güvenlik önemlidir, bizim güvenliğimiz kişisel bilgilerimizin her an bir yerlerde depolanmasına ve bilgilerin bizden gizlenmesine; toplumun güvenliği tüm bilgilerin toplumdan gizlenmesine bağlıdır. Toplumu bekleyen en büyük tehlike bilgiye erişimdir. Bir siyasi parti başkanı Başbakana çağrı yapmış, ‘Çözüm süreci gizli yürütülmemeli, şeffaf olmalıdır; mecliste gizli oturum yapalım bize bilgi verilsin’ demiş. Parti başkanı haklı. Gizli oturum yapılırsa halkın bilgi edinmesi önlenir, böylece toplumun güvenliği sağlanır.
İyi ama, ya gizli oturuma katılanlardan biri bilgiyi topluma sızdırırsa ne olacak? Baksanıza, İmralı’daki görüşmelerin tutanakları topluma sızdırıldı, az daha çözüm süreci tıkanacaktı. Neyse ki, iktidar bu seferlik toplumun güvenliğini boş verdi, süreci tıkatmadı.
Ben öneriyorum: Ya süreç böceklerden korunmak amacıyla denizin dibinde yapılacak müzakerelerle gelişsin ya da toplum tüm bilgilere karşı kulaklarını tıkayarak kendi güvenliğini kendi korusun.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et