Her yerden istatistiklerin yağmadığı, bilgiye erişimin daha meşakkatli olduğu çocukluk yıllarımızı hatırlıyorum da bu sorunun yanıtı üzerine kafa patlatmak daha cezbediciydi.
Her hafta güncellenen özel sezon defterleri, gazetelerden kesilen kupürler...
Seneler ilerledikçe izlediğimiz şeyin, sokakta oynadığımızdan, televizyonda izlediğimizden, defterde tuttuğumuz özenli notlardan daha başka bir şey olduğunun farkına vardık. Belki de o günden beri bu sorunun yanıtına duyduğumuz merak azaldı.
Yine de bize göre “parıltısını yitirmiş” sezonlarda haftalar ilerledikçe defter tuttuğumuz günlerde adı “Birinci Lig” olan(27 yaşında nostalji yapmanın keyfi) Spor Toto Süper Lig’e dair lafazanlığımız artıyor.
Zaten pazar akşamının derbisi sonrası sıkıysa artmasın! “İnönü’de son derbi” sezonun en keyifli maçlarından biriydi. Son yıllarda Beşiktaş-Fenerbahçe derbilerinin bu hissiyatı yaşatmasına alıştık.
Maça hakim başlayan taraf Fenerbahçe oldu. Rakibin gücünü de göze alırsak, bu sezon oynanmış en kaliteli topu 25 dakika boyunca Fenerbahçe oynadı desek abartmış olmayız. Maç burada bitecek olsa yapılacak analizler -Fenerbahçe’nin 4 puana indirdiği fark ve G.Saray’ın oynamadığı futbol da göz önüne alınırsa- Aykut Kocaman’ın öğrencilerinin şampiyonluğun favorisi olduğu yönünde birleşebilirdi. Ancak golü bulunca geriye yaslanmak da F.Bahçe’nin zaafı. Örneklerine pek çok kez rastladığımız üzere F.Bahçe önce Beşiktaş’ın üzerine gelmesine izin verdi, sonra golü yedi sonra da momentumu ve oyun hakimiyetini ev sahibine kaptırdı. Hugo Almeida, Oğuzhan Özyakup, Necip Uysal gibi eksikleri olmasa Beşiktaş bu hakimiyeti kendisi de sağlayabilecek bir takım ama bu şartlarda bu zaaf Fenerbahçe’nin hanesine yazılır.
İkinci yarıda Beşiktaş, bir hayli aksayan Gökhan Süzen’in yerine Emre Özkan’ı oyuna alınca –ikinci golü oradan yese de- sol kanatta biraz daha rahatladı. 72.dakikada her iki takım da orta sahada üstünlüğü hedefleyen değişiklikler yaptı. Aykut Kocaman, Meireles ve Baroni’nin yerine Mehmet Topal ve Caner Erkin’i, Samet Aybaba ise Veli Kavlak’ın yerine Oğuzhan Özyakup’u sahaya sürdü. Bu değişikliklerin Beşiktaş’a daha pozitif katkı yaptığını söylemek lazım. Oğuzhan’ın yaratıcılığı ve vizyonu, orta sahada Fernandes’e eşlik etmeye başlayınca Beşiktaş, orta göbekte bir eksilen F.Bahçe’nin üzerine daha rahat gidebilmeye başladı. Herkes kendini beraberliğe hazırlamışken F.Bahçe’nin kornerden dönen topla yediği gol adeta bir son saniye üçlüğü gibi uçurdu Dolmabahçe’nin kartallarını.
Peki bundan sonra ne olur? F.Bahçe ilk yarım saatteki futbolunu istikrarlı hale getirebilse farklı yorumlar yapacağız ama bu mağlubiyetin hem moral hem de puan anlamında büyük bir dezavantaj oluşturduğu açık. Son 10 haftada Antalya hariç çok zorlu deplasmanlara gitmeyecekler ama Bursa, Eskişehir, Kayseri, Galatasaray gibi puan kaybı yaşanması muhtemel maçlara çıkacaklar.
Beşiktaş’ın 5, F.Bahçe’nin 7 puan önünde olan; ancak sahaya futbol olarak yıldızlarının bireysel parlamaları dışında bir şey koyamayan G.Saray 6 iç saha 4 deplasman maçı oynayacak olmasıyla farklı bir avantajın da sahibi. Kayseri, Karabük, Antep, F.Bahçe gibi zorlu deplasmanların Cimbom’a puan kayıpları yaşatması muhtemel ama TT Arena’daki maçları kazanıp işi bitirmeleri de öyle...
Sezon boyunca zirveyle flörtüne “yaz aşkı” muamelesi yapılan, performansı ha düştü ha düşecek diye beklenen Beşiktaş ise bu iddiaların sahiplerini yanıltmayı sürdürüyor. Onların son 10 haftasına bakıldığında, 4 iç saha maçı  ve 6 zorlu deplasman göze çarpıyor. İkili averajda da kovaladıkları Galatasaray’ın gerisindeler. Ancak puan kayıplarının bu kadar fazla olduğu bir sezonda yeterli motivasyonla rüzgarı arkalarına alırlarsa şampiyon olamayacaklarını kimse iddia edemez.
F.Bahçe’nin Bursa’yla, Trabzon’un Beşiktaş’la karşılaşacağı 25. hafta bu hesapların ve başlıktaki sorunun güncellenmesi açısından kritik bir hafta olacak.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et