Sürecin agresifleri
‘İmralı zabıtları’ yayınlandığından beri çeşitli yönleriyle tartışılıyor. Bu zabıtları yayınlayan Milliyet gazetesi ile daha önce aynı grupta olan ve bugüne kadar Kürt sorununun çözümü için özel bir hassasiyetlerine tanık olamadığımız gazetelerin “sabotaj” diyerek tepki göstermeleri gerçekten ilginçti. Mademki ‘barış’ ihtimalinin tartışıldığı bir süreçteyiz, böyle bir süreçte bile logosundaki ‘Türkiye Türklerindir’ ibaresini orada öyle tutmakta direnen Hürriyet’in de dahil olduğu gazetelerin başımıza barışsever kesilip, bu zabıtların sürece zarar verebileceğini öne süren yayınlar yapması mesleki, politik ve etik açıdan çok duygulandırıcıydı(!)
Öte yandan Milliyet gazetesi yazarlarının da, bir görüşmenin verilen ya da servis edilen tutanaklarını yayınlamaktan ibaret olmakla sınırlı bir gazetecilik faaliyetini özel bir gazetecilik başarısı olarak döne döne vurgulamaları da bu çarpık tablonun sorunlu diğer bir karesini oluşturuyor.
Bu arada şunu da hatırlatmak da fayda var ki, Oslo görüşmeleri, basına sızdırılmış olması nedeniyle değil, Hükümet o süreci geliştirecek niyet, tutum ve kapasiteden uzak olduğu için akamete uğradı.
Öte yandan İmralı görüşmeleriyle ilgili ciddi siyasi analizler yapılırken, en tepkisel tutumlardan birinin, ‘İmralı Zabıtları’nda Öcalan’ın hedef aldığı cemaatin gazetesinden gelmesi şaşırtıcı olmadı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı önceki gün yayınlanan “Barış dili dediğiniz bu muydu!” başlıklı yazısında barış diline çok uygun(!) olan şu ifadeleri kullandı:
“Eğer bu adamın örgüte gönderdiği mektuplara yansıyan ‘uzlaşmacı’ portresi ile örgütü temsilen kendisini dinlemeye gelen BDP’liler karşısında takındığı pervasız ‘çehresi’ bir arada düşünülmezse, kanaatimce süreçten AK Parti de, MİT de, devlet de, ülke de zarar görür. Her şeyden önce adam küstah. Narsist. Bu zihniyetle bir ‘barış dili’ inşa edilemez. (…)
Apo’nun nutkuna şaşırmadım aslında. O hep buydu. Kendine tapınan bir megaloman. Kendisi ‘tescilli ajan’ ama tertemiz insanları ajanlıkla suçluyor. Su katılmamış bir emperyalist kuklası; ama Allah’tan başka hiçbir güce zerre kadar boyun eğmemiş insanları kendisi gibi takdim edebiliyor. (…)
Hayatı boyunca ırkçılığa karşı mücadele etmiş Bediüzzaman gibi bir müceddid-i azama karşı tersten bir ırkçılık yaparak onun ruhunu muazzep edecek bir söylev karşısında nasıl sükut edilebilir? Allah korusun. Adam bir çeşit ırkçılık yaparak kendi kafasına göre fitne atıyor... Ya da Fethullah Gülen gibi hayatı boyunca bu ülkeye ve insanlığa hizmet için çırpınan ve şu fani dünyadan hiçbir şey beklemeyen bir düşünce adamına bir ırkçı soytarının söylediklerini duymazdan gelenlerin dünyada da ahirette de mahcup olmasından korkarım...”
Yenişafak Gazetesi Yazarı İbrahim Karagül’ün aynı gün yayınlanan “Barışı kim zorluyor, savaşı kim istiyor?” başlıklı yazısı ise, Dumanlı’nın yazısındaki türden yaklaşımlara da bir yanıt gibi olmuş: “Barış sürecine ilişkin hiç bu kadar uygun bölgesel hatta uluslararası konjonktür olmamıştı. Umarız bu fırsat, içeride ve bölgedeki basiretsiz, çatışmadan beslenen çevrelerin komplolarına kurban gitmez. Gitmemesi için de herkesin üzerine düşeni yapma borcu vardır.”
Demek ki, Dumanlı aynı fikirde değil ki, aynı sorumlu tavrı göstermedi. Yeniden başlayan İmralı görüşmelerinin bu kez akan kanın durması yönünde bir sürece evrilmesi için azımsanmayacak bir kesimde olumlu hava hakim. Ancak bir de böyle düşünmeyen ve sürece agresif yaklaşanlar var. Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek, Birgül Ayman Güler ve Muharrem İnce’den sonra bu listeye Ekrem Dumanlı da eklendi.
‘Eski Türkiye’nin sorunlu insan manzaraları olmaya namzet bu simaların sayılarının çoğalmaması dileğiyle...
Evrensel'i Takip Et