12 Mart 2013

Kürt, Kürtçe, Kürdistan

İmralı görüşmeleri ile başlayan süreç ne kadar sürer, sonunda nereye varır tam emin olamayabiliriz. Geçmişte olduğu gibi bir yerlerde provokasyonlara gelebilir veya taraflardan birinin iradi olarak sürecin peşinde durmaması, taktiksel davranmasıyla bir yerde kesintiye de uğrayabilir. Ama bildiğimiz, provokasyonlara da gelse, bir yerde kesintiye de uğrasa nihayetinde benzer bir süreç daha sonra yeniden başlayacak.
Taraflar oturacak, konuşacak, tartışacak ve adım atacak, atmak zorundalar.
Tarafların bir başka alternatifi yok çünkü ya da olan alternatifleri taraflar yaşama geçiremediler.
Cumhuriyet’in kurucuları başarılı olsa, asimilasyon sonuçlanmış ve Kürtler yok edilmiş olsaydı, bugün “Kürt sorunu” olmayabilirdi, hatta olmazdı...
Aynı şekilde, Kürtler de çokça denemelerinden birinde ülkelerini özgürleştirse, sınırlarını çevirse, “Burası benim vatanım” diyebilecek noktaya gelseydiler durum bugünkünden farklı olabilirdi.
Bunların hiçbiri olmadı; Yılmaz Odabaşı’nın dediği gibi, “Öldürdük bitmediler / Öldürdüler bitmedik.”
Şu da gerçek; Kürtler ağır bir bedel ödediler, yüz yıllık bedeli yüksek bir mücadele sürecinden bu günlere geldiler. Gönüllerine göre olmasa da, ödedikleri ağır bedele karşılık gelmese de biliyoruz ki Kürtlerin yüz yıllık uzun yürüyüşü artık geri dönülemez bir yola girmiş durumda.
Görünen o önümüzdeki süreçte Cumhuriyet’in bilindik ret, inkar ve asimilasyon politikaları tümüyle aşılacak, Kürt, Kürtçe ve Kürdistan açısından yeni bir rota çizilecek...
Şimdiye kadar ne oldu?
Devletin resmi politikasında Kürt yoktu, var oldu. Bu kez Kürtçeye dönük engeller ince ayar politikalarla kumpaslandı. Şimdi Kürtçe de var ve engeller adım adım aşılıyor. Ama bu kez kumpaslar ısrarla Kürdistan’a dönük ayarlanıyor.
Hiçbir kumpasın ayarının tutmayacağını bile bile yapılanlar gerileyecek ve hiç kuşku yok kısa sürede Kürdistan engeli de aşılacak.
Yavaş yavaş bunun ibarelerini de görüyoruz.
Örneğin üniversitelerde yalnızca Kürt dili ve edebiyatı ile ilgili bölümler açılmıyor, özellikle bazı özel üniversitelerde Kürtleri, onların Osmanlı ve Cumhuriyet dönemindeki serüvenlerini bilindik resmi tarihin dışında anlatan dersler konuluyor.
Bu önemli bir gelişme.
Biliyoruz ki resmi ideolojinin en kalıp kurumları üniversitelerdir. Cumhuriyet ve ideolojisi Kemalizm, rejimi sadece ordu ile değil üniversitelerle de ayakta tuttu.
Üniversiteler hâlâ bilimin aydınlığında değil, yer yer Kemalizm’in, ağırlıkla da “tarafgirliğin” derin dehlizlerinde kulaç atıyor. Aradan sıyrılan birkaç bilim insanının çabaları da üniversitelerin bilime hizmet edecek kurumlar olarak evrilmesine yetmiyor. Elbet sorun yalnız birkaç üniversitenin çabasıyla bitmiyor.
Türkiye halklarının bir arada ve özgür yaşama istencinin güçlenmesi isteniyorsa, bunun öncelikle eğitim alanında yansımasını bulması lazım.
Kürtlerin kendi ana dillerinde eğitim görmeleri elbet önemlidir ve zaman geçirilmeden bu sağlanmalıdır. Ama en az bunun kadar önemli olanı da Kürt, Kürtçe ve Kürdistan’ı cesur bir biçimde müfredata alacak değişikliklerin yapılmasıdır.
İlkokul ve ortaokulda sosyal bilgiler, liselerde tarih ve coğrafya derslerinin müfredatı zenginleşmeli; salt Kürtlere dönük değil Kürt olmayanlara dönük olarak da Kürtleri, Kürt dilini ve edebiyatını anlatan dersler konulmalı.
Bu yazılanlar Kürt olmayan ve Kürtler gibi yok sayılan diğer ulusal ve dinsel azınlıklar için de geçerlidir.
Eğer Türkiye’de rejim değişecek ve yeni bir rejim kurulacaksa insanlar bir arada yaşayabilir. Yeni rejim ise ancak herkesin eşit ve özgür olabileceği; halkların ve inançların demokratik statülerinin net olduğu; bir kimliğin, özellikle de Türk’ün; bir inancın, özellikle de Sünni-Hanefiliğin diğerlerine zerre üstün ol(a)mayacağı yeni bir kuruluş anayasası ile mümkün olur...

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et