13 Mart 2013

Makedonya Kralı yüce Philip’in dumanı tepesindedir. Oğlu Büyük İskender’in hocası Aristo’ya köpürür: “Seni oğluma öğretmen tutacağıma bir köle tutsaydım.” Aristo, gülümser: “O zaman iki köleniz olurdu efendim!” Nikitin, köle düşünmesiyle, konuşmasıyla ayrılır baltadan dese de kölenin eğiteceği insan yine köledir. Baltanın sapıysa işlenmemişse sap değil, odundur.
Eğitim özgürlüktür!
Gençleri aydınlatmakla suçlanan Sokrates’i egemenler ölüme mahkum ederler. Karısı, “Ah zalimler seni haksız yere ölüme gönderiyorlar.” deyince Sokrat, “Ya haklı olsalardı, daha mı iyi olurdu?​” karşılığını verir. Sonra da dostu Krito’ya seslenir: “Ey Krito, Esklapios’a bir horoz borçluyuz, kurban etmeyi sakın unutma!” Baldıran zehrini içer ve ölüme gider.
Eğitim, erdemdir!
Tanrıların Tanrısı  Zeus, İnsan Tanrı Prometheus’u aklın ve özgürlüğün simgesi ateşi çalıp insana taşıdığı için bir kayada zincire vurur. Her gün batımında bir kartal gelir, Prometheus’un kalbini koparır alır. Her gün doğumundaysa kalbi insan için yeniden çarpar.
Eğitim, umuttur!
Terk edilmiş köşklerin, yalıların, konakların camları kışları kırık olur. Her kış, bir deniz kırlangıcı, arkadaşları soğuktan donmasın diye cama uçar ve oracıkta kalır, kendi ölümü arkadaşlarının kurtuluşudur.
Eğitim, kurtuluştur!
Ben hem karıncadan hem ağustos böceğinden yanayım. Yaz kış didinip direnen karınca, bir satırcık dinlenmek için ağustos böceğinin şarkısını neden dinlemesin ki?
Eğitim, emek ve estetiktir!
Oscar Wilde’ın gezgini, her gün dağ bayır dolaşır, deniz kenarlarına iner, akşam eve döndüğünde “Bugün neler gördün?​” diye sorulduğunda da ilginç, akıl dışı öyküler anlatırmış. “Bugün esin perisinin alevden dağa şarkılar söylediğini, Pan’ın kırları denize çevirdiğini, deniz kızlarının altın taraklarıyla zümrütten saçlarını taradığını gördüm…”  Gezgin, bunları gerçekten gördüğü bir günün akşamında ise her günkü soruya şu karşılığı verir: “Bugün hiçbir şey görmedim.”
Eğitim, düş gücüdür!
Ne Aristo’nun bilgeliği ne Sokrates’in erdemi ne Prometheus’un direnci  ne La Fontaine’in zekası ne deniz kırlangıçlarının öncülüğü ne Wilde’ın düş gezgini… Çocuklar, okullarından evlerine düşsüz, umutsuz, özgürlüksüz, ölü dönüyorlar. Okullar toplama kampı, kitaplar mezarlık.
Goethe gibi “Biraz daha ışık…” diyemezsek emeğin, erdemin, bilgeliğin boşluğunu kazıklı ilmihaller, evliya kıssaları, cenk tefrikaları, peygamberler menkıbeleri dolduracak. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. “Karanlık, karanlık” diye yakınacağımıza kalkıp bir mum yakmanın zamanı gelmedi mi? Mumlarınızı ışıtmak için Prometheus’un ateşi çok uzakta değil. Biraz daha ışık için, biraz daha çaba… Çalışırken ıslık çalmak, şarkılar söylemek, şiirler okumak için…
Bu hafta da son sözü Fransız Şair Jacques Prevert söylesin: “Kafasıyla ‘evet!’diyor / Yüreğiyle ‘hayır!’ / Sevdiğine ‘evet!’diyor / Öğretmenine ‘hayır’’ / Sözlüye kalkmış / Soru üstüne soru / Şunu yaz, şunu çiz… / Derken bir gülmedir alıyor çocuğu / Delice bir gülme / Ve siliveriyor her şeyi / Sayıları sözleri / Adları tarihleri / Öğretmen tepinedursun / Çığlıkları arasında mucize çocukların / Renk renk bütün tebeşirlerle / Belalı kara tahtanın üstüne / Adını yazıyor devrimin.”

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et