'Komutanlardan' Chavez olur mu?

Sınıfsal bakış açısı yitirildiğinde nerelere yuvarlanılacağı önceden kestirilemez. Ülkeler, olaylar, kişiler, bunlara yön veren ilişkiler, birbirine hiç benzemeyen gelişmeler hakkında kurulan yüzeysel bağlantılar insanı hayal dünyasına sürükleyebilir. Söz konusu alan politika ise yanılanlar ve yanıltılanlar açısından acı faturalar ödenmesi kaçınılmazdır. Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in ölümü üzerine çeşitli çevrelerden yapılan değerlendirmelere bakıldığında, her şeyi birbirine katarak yapılan bu değerlendirmelerin böyle bir özellik taşıdığı net bir biçimde görülebilir.

Başlıktaki “komutanlar” bazıları tutuklu olan bizim “malum” komutanlardır. Şimdi bazı ulusalcı çevreler diyorlar ki Chavez de “commandante” yani komutandı ve üstelik “ben bir askerim” demişti! Şöyle devam ediliyor: "Ya Chavez’in 1992’de darbeye kalkışmasına ne demeli? Bizim 'solcularımız ise tutturmuşlar bir askeri vesayet', Harp Akademilerine ziyarete gitseler başları ağrır. Chavez bütün Latin Amerika’nın ABD’ye karşı birliğini sağlamıştı, bizim solcular ülkenin birliğini savunamıyorlar" vb. vb. Chavez’den yola çıkarak bizim komutanlara, generallere yapılan bu güzellemeler sürüp gidiyor. Bu çevrelerin gönlündeki Chavez kim bilinmez! Ama bildiğimiz kesin bir şey var o da şu; çoğu ABD’ye hizmette, halka düşmanlıkta kusur etmemiş olan komutanlarla Chavez’i karşılaştırmak, Chavez’e yapılan en büyük hakaretlerden birisi olur.

Bunun nedeni ise son derece açıktır: Chavez anti-emperyalist, ülkesinin bağımsızlığı, halkının mutluluğu için mücadele eden, sosyalizme olan sempatisini saklamayan bir önderdir. Ülkenin doğal kaynaklarına sahip çıkmış, eğitimden sağlığa kadar halk yararına uygulamalar gerçekleştirmiş, yoksulluğu ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Asker olması, darbeye başvurmuş olması onun bu özelliklerini değiştirmez. Sonunda halkının güvenini ve oylarını da kazanmıştır. Latin Amerika’da olsun, dünyanın başka bölgelerinde olsun ülkelerin gelişme süreçlerinin belirli aşamalarında ordu içerisinde yurtsever ve bağımsızlıkçı eğilimler her zaman olmuştur.

Bu tür eğilimler ve hareketler sadece “subay” oldukları için mahkum edilemezler ve aklı başında hiçbir solcu da gelişmeleri böyle değerlendirmemiştir. Önemli olan hareketlerinin içeriği ve karakteri olmuştur. İşçi ve emekçi hareketinin zayıf olduğu dönemlerde ordunun daha alt kademelerinden gelen bu tür hareketlenmeler çoğu durumda sempati ile karşılanmıştır. Orduların emperyalizmin kontrolüne girmesi ile birlikte bu tür eğilimler bütünüyle tasfiye edilmiş, subay kadroları, özellikle komuta heyeti seçme uşaklardan oluşturulmuştur.

Bugün arkalarından ah vah edilen “komutanlarımız” ise işte bu seçme uşak takımındandır. Bir kısmı değişen koşulları fark edememiş, bazıları “virajı alamamış” bazılarının karanlık hizmetleri ise artık yeterli görülmüştür. Bu tür işler yeni kadrolara devredilmiştir. Bunları birileri ile karşılaştırmak gerekirse bu karşılaştırılacak olan Chavez değil, Evrenler, Pinoşeler, Videlalar, Amerikan uşağı tüm darbeciler ve onların komutanlarıdır. Bunlar görevde kaldıkları süre boyunca efendilerine hizmette kusur işlememişlerdir. Halka karşı işledikleri suçların çetelesini tutmak bile zordur. “Ulusalcılıklarını, milliyetçiliklerini” gösterebildikleri tek alan ise, mazlum Kürt halkının üzerinde dizginsiz bir terör uyguladıkları alan olmuştur. “ülkenin birliği” adına bugün de bu terör savunulmaktadır.  

Ülkeler, olaylar, koşullar bu kadar farklı iken çok yüzeysel benzetmelerle bizdeki “komutanları” masum birer halk kahramanı gibi göstermeye çalışmak, iflah olmaz bir gözü karalıkla egemen sınıf kliklerinin birisinin yanında açıkça saf tutmak anlamına gelmektedir. Bu ülkede ordudan “kurtarıcı” bekleyen politik akımlar hep olmuştur. Ancak işçi ve emekçi halk “komutanların” niteliği konusunda yeterince tecrübeye ve bilgiye sahiptir. İşçi ve emekçi hareketi bugün için yeterince güçlü olmasa da, kurtuluşu kendi mücadelesinde bulacak bir olgunluğa doğru ilerlemektedir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et