'Namert' anlayış ve Kürt'e yatırım

Üzerinden neredeyse iki yıl geçti. ‘Belki unutulmuştur’ deyip hatırlatalım.
Nuray Mert. Değerli bir bilim kadını ve usta bir köşe yazarı…
Dersim Katliamı’na ilişkin bir konuşmasında, “Zor, şiddet ve imar politikasının birlikte gittiği” tespitini yapmıştı.
Başbakan da köpürmüştü.
Kitleler önünde O’nu hedef haline getirmişti: “Bu mertlik değil, namertliktir!”
O tartışmalara dönmeyip şu kadarını söylemekle yetinelim: “ Nuray Mert’in ‘yol ile yola getirme at başı gidiyor’ tespiti gelmiş geçmiş hükümetlerin tutumlarını teşhir eden veciz bir sözdü.
Nitekim aynı anlayışın sürdüğünün itirafı bizzat başbakan tarafından yapıldı.
Nerede, ne zaman ve ne şekilde?
Silopi’de.  Turgay Ciner’e ait termik santral açılışında.
Erdoğan, konuşması esnasında izleyiciler arasından gelen bir eleştiri üzerine dedi ki… “Nankörlük yapma otur. Ekmek bulamazsınız yemeye, ekmek gelir sonra da ekmeği tepersiniz. Şuralarda 800 milyon dolarlık yatırımı buralara kim getirir. Teşekkür edeceğiniz yerde…”
Yani vatandaş termik santralin zararlarından bahsetmeyecek, şükredecek.
Hükümetin ‘hizmet’ diye sunduğu yatırımlar karşısında yola gelecek!
Öyle ana dili hakkından…
Kimlik meselesinin anayasal güvenceye alınmasından…  Siyasal temsil biçiminin nasıl olacağından…
Katiyen bahsetmeyecek.

HİZMET UÇURUMUNA ‘ŞÜKÜR’ BEKLEMEK!

Meselesinin bir boyutu yatırım yapılırken Kürt’ten ‘yola’ gelmesinin istenmesiyse… Diğer bir boyut da Kürt’ün yaşadığı yere az yatırım yapılmasıdır.
Doğu ve Güneydoğu’nun 21 ilinde yapılan bütçe harcamalarını, nüfusa böldüğümüzde sonuç şöyle çıkıyor: Kişi başına 2200 TL harcama…
Diğer 60 ilin kişi başına harcaması 5000 TL.
Bölgede iyi gözüken iller de var.
Tunceli gibi (kişi başına bütçeden 6 bin TL)…
Hakkari gibi (Ortalama 4500 TL)…
Arada Başbakanın bu illeri örnek göstererek bölgeye kaynak “ihsan ettiklerini” söylediğini duymamız ondandır.
Oysa şeytan ayrıntıda gizlidir.
Çünkü harcamalar ağırlıkla asker ve polis harcamalarına gitmekte.
Bölgedeki Kürt muhalefetine karşı yürütülen baskıcı yönetimin asker, polis harcamalarını arttırdığı bilinmekte…
Hakkari’ye, Tunceli’ye ayrılmış görünen bütçenin yüzde 35 ile 50 arasında bir payı asker ve polis harcamaları tarafından yutulmakta.
Asker ve polis harcamaları, bölge dışındaki 60 ilin bütçesinde ne kadar yer tutmakta sizce? Sadece yüzde 10…
Batının ihtiyacını karşılamak için yapılan enerji yatırımlarını… GAP’ta toprak ağalarını ihya edecek sulama yatırımlarını… Tunceli’deki, elektrik iletim hatlarına yapılan devlet yatırımlarını…
Bölge vatandaşına yatırım, Kürt’e yatırım diye yutturmak da cabası…  
Sonra da dönüp bu tabloya ‘şükür’ beklemek… ‘Yola gelin’ demek!

BÖYLE YOLA GELİRLER Mİ ACEP?

Soruya cevabı araştırma şirketi Konda’nın “Kürt Meselesinde Algı ve Beklentiler” raporu versin.
Rapora göre… “Çözüm, ‘ekonomik kalkınma ve eğitimde’ diyen Kürtlerin oranı sadece yüzde 19. Çözümün ‘demokratik uzlaşmadan geçtiğini’ söyleyenler ise yüzde 65.
Yoksulluktan kırılan Kürtlerin çoğunluğu, çözümü demokraside, kimliklerinin tanınmasında arıyor, ‘para vererek çözemezsiniz’ diyor. ‘Eşit’ kimlik meselesini ‘şart’ koşuyor.
Tablo buyken düşünmek gerekmez mi: Başbakanın kalkıp bölge insanına ‘şükür’ ve yola gelme çağrısı yapması ne kadar gerçekçi?
Ve ne kadar mert!


BEN HASTANENİN TEKELİNİ SEVERİM

‘TAM gün’ yasasına ilişkin ne diyordu, başbakan başta olmak üzere hükümetin en yetkili ağızları?
Hastanelerde artık profesörlere para vermeden muayene olacaksınız.
Size devlet hastanesinde bakmayıp, sizi kendi özel muayenehanesine yönlendiren doktorların hortumlarını keseceğiz.
Peki sonuç?..
Yarın başbakan grup toplantısında açıklayacak. Muayenehaneler üniversite hastanelerine taşınacak.  
Nasıl mı?
Üniversite hastanelerinden görevli hocalar saat 17.00’den sonra üniversitede parayla özel hasta bakabilecek.
***
Özel hastaneler ve özel tıp merkezleri mantar gibi çoğalıyor.
Bu özel ‘sağlık kuruluşları’ çok kar eden kuruluşların başında geliyor.
Nasıl kar etmesin?
Kolayca anlaşılabilecek ufak bir kas ağrısıyla giden hastalara bile… Gelsin detaylı tetkikler, gitsin geniş tahliller! Hem SGK’yı yağmala hem vatandaştan para al. Oh ne ala!
Bu yüksek kar ortamında elbet de doktorların küçük muayenehanelerine tahammül edilemezdi.
Başbakan ve sağlık bakanının muayenehaneleri kötüleme… Onlara savaş açma hatta kapatma tavırlarının bu özel tıp kurumlarını gözetme amacı taşımadığı söylenebilir mi?
Hele de iki tane özel hastanesi olan birinin Sağlık Bakanı olduğu bir ülkedeysek.
Sahiplerince reddedilmesine… Resmi bir ortaklık gözükmemesine rağmen… Bu ülkede hiç de azımsanmayacak bir kitle, Türkiye’nin en büyük iki özel hastane markasından biri olan  
Medical Park’a Başbakanın eşi Emine Erdoğan’ın ortak olduğunu söylüyor.
Hastanenin ortaklarından birinin Emine Hanımın memleketlisi (Siirtli) Ethem Sancak olunca… Hastaneye gizli bir güç ‘yürü ya kulum’ deyince…
Millet bir şüphelendi tabi!
Özel hastanelerin gözetilmesine bakıp milletin, “Bu kadarı da ancak başbakanın eşi hastane sahibi olan bir ülkede olur” demesi doğal.
***
Hükümet destekli özel hastane kartelleri dönemine girmiş bulunuyoruz.
‘Ben hastanenin tekel halini severim’ tutumundaki hükümet kamuda özel muayeneye kapısını açtı. Sınıflandırılmış hastaneler uygulaması başlayınca bakın daha neler göreceğiz!
Zamanında seslerini kestiğimiz… ‘Tam güne değil uygulanma biçimine karşıyız’ diyen sağlık emekçilerine şimdi kulak versek mi acep?

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et