19 Mart 2013

Başbakan Erdoğan, 10 yıl önce ‘Hasan abi’ diyordu.

Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak da, 4 Mart 2013 tarihli köşe yazısında, ondan aynı biçimde söz ediyordu: “Yayın politikamızı Abdi İpekçi’den bu yana, ‘Doğru haber, nesnellik ve dengeli gazetecilik’ oluşturur.
Kürt sorununun barışçı çözümünden yanayız.
Milliyet’ten köşesinde bu konuda ‘taraf olduğumuzu’ açıklamıştım.
Tereddüdü olanlar ‘Siyaset Günlüğü’ köşesinde 20 yıldır yazdıklarıma baksınlar. Hasan Ağabey’in (Cemal) ömrü de bu sevdayla geçti.”

Ve önceki gün gözler İmralı’da BDP heyetinin yaptığı görüşmeden getirecekleri mesaja çevrilmişken, Hasan Cemal’in, Milliyet’te yayımlanan (28 Şubat 2013) “İmralı zabıtları” haberi nedeniyle  gazetede çıkan krizde kendisine verilen iki haftalık “ara”nın ardından kaleme aldığı yazısının yayımlanmadığı haberi geldi.

Haberi veren Milliyet Gazetesi’nin eski haber müdürü ve doğru haberlere imza atan T24.Com.tr Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın olduğu için, belli ki, bu bir “internet dedikodusu” değildi.

Doğan Akın köşesinde, Hasan Cemal’in yayımlanmayan yazısına da yer vermişti.

Hasan Cemal yazısının bir yerinde şöyle diyor:
“Gazetecilik bayrağını ne kadar yüksekte tutarsak, kendi mesleğimizin bağımsızlık ve özgürlüğüne ne kadar sahip çıkarsak, Milliyet’in başarılı Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’ın deyişiyle inadına gazetecilik çizgisinde ne kadar yürüyebilirsek, bu ülkede demokrasi ve hukuk çıtası da o kadar yükselir.”

Ne yazık ki, Derya Sazak “inadına gazetecilik” sözünün arkasında duramadı ve aynı gün içinde Hasan Cemal’e nazik bir dille “yol verdiğini” ifade eden o mesajı yayımladı:
“Milliyet Gazetesi’nin değerli yazarlarından, 45 yıllık meslek ustası Hasan Cemal’le yollarımız bugünden itibaren üzülerek ayrılmaktadır. Kendisine gazetemizdeki 15 yıllık yazarlık yaşamı nedeniyle teşekkür ederiz. Ne zaman isterse Milliyet’teki köşesi gelecekte de ona açık olacaktır.”

Milliyet’in, hayatının belki tek “artı değeri” para olan sahibi Demirören’in, Hasan Cemal’in kovulması için gazetesinin genel yayın yönetmenine baskı yapması şaşırtıcı değil.

Bu tavır bile, onun Milliyet’i Başbakan’ı ‘üzmemesi’ için satın aldığı iddialarını doğruluyor.

Ancak, Derya Sazak bunu yapmalı mıydı?

Derya Sazak’ı daha önce birkaç kez Hayat Televizyonu’nda konuk etmiştik. Bunlardan ikisi yanılmıyorsam sevgili program ortağım Ahmet Tulgar ile birlikte yönettiğimiz Masa Üstü’nde idi. Yazılarını da atlamamaya çalıştığım deneyimli bir gazeteci olan Derya Sazak’ın “sert çıkışların” insanı olmadığını, ancak merkez medyada mesleki ilkelerin savunulması ve korunması konusunda özen gösteren bir isim olduğunu düşünmüşümdür.

Ne var ki, son olarak Hasan Cemal’in Milliyet’teki yazılarına son verilmesine boyun eğmiş olması ona dair bu izlenimimi kırıp döken bir gelişme oldu.

Bu süreç aslında Hasan Cemal’in değil ama Derya Sazak’ın onca yıllık gazeteciliğini ezmiştir. Hasan Cemal bu süreçte, Başbakan Erdoğan’a çok açık bir biçimde “siz işinizi yapın, gazeteciliği de bize bırakın” diyebilmiştir ama, Derya Sazak, “inadına gazetecilik” sözünün arkasında duramamıştır. Eğer yaptığı o kısa açıklamayı, “Ben onu kapıya koymadım, o yazı yerine başka bir yazı gönderebilirdi” diye okumamızı istiyor ise, çok şey istiyor (!)

Hasan Cemal’in yazamadığı bir ‘demokrasi’nin ne kadar ‘ileri demokrasi’ olacağı da ayrı mesele. Erdoğan, ‘açılım’ söylemleri konusunda kendisine açık destek veren Hasan Cemal gibi bir ismin eleştirilerine dahi tahammül edemeyerek, ‘gazetecilikleri’ kendisine yalakalık yapanlarla sınırlı bir Türkiye tahayyül ettiğini göstermiş oldu. Dünyada saygınlığı yerlerde sürünecek kadar küçük bir demokrasi olsun, ama onun olsun!

O her gazetenin ve köşenin başında bir Akif Beki isteyebilir, bunu da söylemiş oldu zaten. Bunu istemeyenler, reddedenler de ortaya çıksın ve sözünü söylesin!

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et