27 Mart 2013 11:14

Kör balta siyaseti!

Kör balta siyaseti!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Kürt sorununda çözüm süreci” olarak ifade edilen, ve 21 Mart Diyarbakır Kürt Newrozunda bir araya gelmiş milyonların haykırışında bir kez daha dile gelen “çatışmasızlık” ve Kürt ulusal-demokratik taleplerinin kabulü istemi, özellikle A. Öcalan’ın ‘Beyanat-Mektup’la-buna yeni bir deklarasyon da denebilir- ilan edilen içerik üzerinden tartışılmaya devam ediyor. Bunda bir tuhaflık yok, tartışılacak elbette. “Tuhaflık”, bu tartışmalara, “sol”dan katılanların bir bölümünün, bazı ilerici aydınların tutumunda.

“Mektup-deklarasyonun içeriği”nden hareketle kimi “İslam vurgusu”na, kimi “Ortadoğu-Kafkasya’ya yönelik Osmanlıcı ibareler”e; bazıları da sermaye temsilcilerinin açıklamalarına göndermede bulunup, kuşku yayıcılığı iş edinmiş durumdalar. Burjuva demokrasisinin kötülükleri üzerine kürsü dersi verenler, Ortaçağcı yargıların kuşatmasındaki ülke halkına aydınlanmacılığı kötüleyenler, sermayenin “çözüm bayramı”na işaret edenler, “devrimci uyanıklık”çağrısı çıkarıyorlar.

Bu gibilerinin gördükleri tek güç ve gerçek, neredeyse sadece sermaye, emperyalizm ve gericilik oluyor. ABD’ye kadiri mutlak özellik atfediyor; olagelen ve olabilecek toplumsal olayların onun tarafından kurgulandığını, yönetildiğini ve yönetileceğini vadediyorlar. Halkın, Kürtlerin, işçi ve emekçilerin, aydınların, gençlerin, işçilerin ve örgütlerinin tüm baskı ve saldırılara rağmen on yıllardır devam edegelen direnişi, mücadeleleri, en küçük bir demokratik kazanım için barbarca saldırıları göğüslemek zorunda kalmaları; ve bunun sonucu olarak gericiliğe, sermaye devleti ve hükümetine dayatılan “çözüm”e yönelik istekler ve adımları ise, bir türlü doğru dürüst görülemiyor. Bir ulusun otuz yıldır sürdürdüğü, bir ülkenin tüm ezilen ve sömürülenlerinin on yıllardır düşe-kalka sürdürdükleri mücadele bu gerici güçlerin hesap, manevra, plan ve “belirleyicilikleri” esas alınarak değerlendirilmek isteniyor. AKP’nin planlarına, “gerici, piyasacı ve Amerikancı zihniyetine” takılan bir solculukla karşı karşıyayız!

Bu sol anlayışta, burjuvazinin kendi çıkarlarına bir “çözüm”ü araması ve bunun da ABD’nin Ortadoğu’daki, Afrika ve Asya’daki hesaplarıyla bağlantılı olmasından hareketle, emperyalizm ve gericilik cephesine özel bir rol veriliyor. “Çatışmazlık ve çözüm süreci”ne buradan yaklaşılıp, halkın direnişi küçümseniyor; Kürt mücadelesine kuşkuyla yaklaşılıyor. Kör balta siyasetidir bu; sadece kesmezliğiyle değil, kesen ucu kendi bacağına doğru tutarak da.

“Yok canım böyle çözüm mü olur, bu teslimiyettir” diyerek devrimci uyanıklığa çağrı çıkaranlar; demokrasi ve antiemperyalizm dersi verenler, milyonlarla ayakta olan ve otuz yıldır, aslında hayatının her alanında ölüm-kalım savaşı veren bir halkın Amerikan emperyalizmiyle Türk işbirlikçileri karşısında da denenmiş direnişinin demokrasi mücadelesinin en önemli dayanaklarından biri olduğunu unutmuş görünüyorlar. Gerçekleştirilirse eğer, Kürtlerin anadilde eğitim görmelerini, yasa ve anayasadaki ırkçı-şoven ulus tanımlamalarının ve bağlantılı yasakların ortadan kalkmasının demokratik bir kazanım olup olmayacağına dahi karar verememişler ya da veremiyorlar.

Açık olması gereken şudur: endişe ve güvensizlik yayma üzerinden, AKP ve Erdoğan’ın “başkanlık” hesaplarıyla Kürt direnişinin kazanımları karşı karşıya getirilerek, Kürtlerin ve Türkiye’nin tüm milliyetlerinden işçi ve emekçilerin ileri kesimleriyle aydınları, ilerici sendikacıları, gençlerinin on yıllardır verdikleri mücadele bir kalemde görünmez kılınıp, hükümetin emperyalistlerle işbirliği içindeki manevraları öne çıkarılarak, akla ziyan bir düz mantıkla politik mücadele de yürütülemez. “Kendi ayağına balta çalma” taktiğiyle yol alınamaz. Siyasal mücadelenin her adımında, güç ilişkilerinin durumu ve gelişmeler yeniden ve yeniden gözden geçirilip izlenecek taktikler belirlenir. Ulusal bir harekete aşırı “sol” nitelikler atfedip; bünyesindeki farklılıkların anlamı örtülerek, işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi açısından da ilerletici işlev görecek adımların atılması küçümsenerek ileri gidilemez. Hükümet-devlet politikalarına ve taktik manevralarına kitlesel karşı mücadelenin sürekliliği, en küçük demokratik kazanım için dahi gereklidir. Ne, Kürtler, taleplerini ileri sürüp ilan ettikten sonra evlerine çekilmişlerdir; ne de Türkiye’nin tüm mücadeleci işçi, emekçi, aydın, genç, kadın kesimleri. Öyleyse “bunca akıl verme” niye? Devrimci uyanıklık mı? O elbette her an gerekli; ama doğru ve yanlışın ayırdında olarak, materyalist ve devrimci teorinin yaşamın pratiğinden geçmiş tarihi dersleriyle birlikte. Kendi ayaklarına balta sallamadan yani. Politik mücadelede ancak öyle yol alınabilir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa