29 Mart 2013 11:25

Huzur mücadeleyle gelecek

Huzur mücadeleyle gelecek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Üniversiteler kaynıyor! Öğrenciler, akademisyenler, üniversitede çalışan kamu emekçileri ve kölelik koşullarında çalıştırılan işçiler, her kesim “Bir vur bin ah işit” denecek düzeyde huzursuz! Bu huzursuzluk kendisini çeşitli biçimlerde ve düzeylerde sıkça ortaya koyuyor.
Önceki gün İTÜ’de, aylardan beri süren asistan direnişinin, “Rektörlüğün işgaline” kadar varması, bir rastlantı değil, ama üniversitenin YÖK tarafından getirildiği yere tepkinin bir ifadesidir. Bu yüzden İTÜ’lü asistanların talepleri tüm üniversite asistanlarının, akademisyenlerinin de talepleridir.
2009 Mart’ında asistanların İstanbul Üniversitesi’ndeki önemli direnişinden sonra İTÜ’de benzer bir mücadelenin gelişmesi, son 3-4 yıldır asistanların mücadelesinin eylemlere dönüşmesi ve üniversitenin her kesiminden gelen YÖK düzenine tepkiler, üniversitenin demokratikleşmesi talebine sahip çıkan kesimleri genişletirken onları birbirine de yaklaştırmıştır. Ki, bu ‘Demokratik Üniversite’ mücadelesi bakımından  son derece önemli bir gelişmedir.
18 Aralık 2012’de ODTÜ’de Başbakan Erdoğan’ı protesto eden öğrencilere ve ODTÜ’ye yönelik saldırı bu tepkileri daha da anlamlandırıp, daha istikrarlı bir mücadelenin zeminini genişletmiştir.
Bu süreçte tepkilerin yayılıp yoğunlaşması, çeşitli vesilelerle ortaya çıkan akademisyenler tarafından oluşturulan örgütlenmelerin, platformların önemli bir bölümünün Demokratik Üniversite Girişimi olarak birleşmelerinin de dayanağı olmuştur.
Önceki gün bir “vakıf üniversitesi” olan Koç Üniversitesi’nde akademisyenler, öğrenciler üniversitede çalışan işçilerin ortak toplantısında (500 dolayında kişi katılmış) “işten çıkarmalara karşı eylem” kararı alınması, huzursuzluğun vakıf üniversitelerinde de açığa çıkmaya başladığının bir işaretidir.
Yine 16 Martta ODTÜ’de gerçekleştirilen ve pek çok üniversiteden kulüplerin katıldığı Üniversite Konferansı’nda da görüldüğü gibi öğrencilerin örgütlenmesi amacıyla yeni bir atılım yapılmasının zemininin varlığı herkesçe görülmüştür.
Üniversitedeki huzursuzluğu ortadan kaldırmayı değil ama bu tepkileri bastırmayı görev edinen YÖK ve üniversite yönetimleri; öğrenci, akademisyen, işçi demeden tepki gösterenlere acımasızca saldırıyor. “Özel güvenlik” YÖK’ün “özel kuvvetleri” olarak kullanılıyor, onların yetmediği yerde Çevik Kuvvet, yetmezse “Terörle Mücadele” polisleri, olmazsa ülkücüsüyle, alperencisiyle,... malum güçler  devreye sokulmaktan çekinilmemektedir.
YÖK düzenini koruma adına tutuklamalar (500’den fazla öğrenci tutuklu), üniversiteden uzaklaştırma cezaları, yurttan atmalar, akademisyenlere yeni gözdağı önlemleri her günkü vakalardır!
Evet bu baskılar, saldırılar vardır ve artarak da sürecektir. Ancak burada demokratik bir üniversite için mücadelede, hareketin böyle kıpırdandığı dönemlerde en önemli tehlike; bireyci mücadele yöntemlerinin, fraksiyonculuğun, grupçuluğun öne çıkarak mücadeleyi bölmesi, bu eğilimlerin uzun zamanda birikmiş güçleri bir anda heba edilmesine yol açan girişimlerinin artmasıdır. Bu yüzden de öğrenci hareketi ve üniversite içinde az çok etkiye sahip her çevrenin, bu birikimi heder edecek davranışlardan kaçınması demokratik üniversite mücadelesinin eksenini; üniversite öğrencisi, akademisyeni ve çalışanlarıyla ortak mücadelenin ilerletilmesi çizgisinden saptırmadan yürütmek için gayret içinde olmasıdır. Çünkü bu mücadele Türkiye’nin demokratikleştirilmesi mücadelesinin bir parçası olarak uzun soluklu bir mücadeledir. Ve en azından hareketin temposu yeterli düzeye varmadığı sürece adım adım örgütlenip, en küçük güçleri heba etmeden yürütülecek bir mücadeledir.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa