3 Nisan 2013

Çekilme tartışmasıyla üstü örtülenler

Öcalan’ın yaptığı çağrının ardından PKK’lilerin Türkiye dışına nasıl çıkacağına dair tartışma, PKK’nin dağa çıkmasının da nedeni olan Kürt sorununun kendisine dair esasların da üzerine örten bir hal aldı.
Bu tartışma arasında kendisine yer bulan ikinci tartışmanın “300 Aydın’dan Türk Milletine çağrı” adı altında yayımlanan bildiri olması şaşırtıcı değil.
Alev Alatlı, Prof. Dr. İlber Ortaylı gibi isimlerin Osman Pamukoğlu gibi isimlerle birlikte “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve sahibi olan Türk Milleti’nin adı, vatandaşlık tarifinden ve Anayasadan çıkarılamaz” diye başlayan bu bildiriye imza atmış olması, aslında bugüne kadar varolan “tekçi” yapıyı yeniden üreten “bilimsel” düsturun, elinde silahla onu sağlamaya çalışan askeri düstur ile kol kola yürüdüğünün de çarpıcı bir fotoğrafını sundu.
Yumuşak karnı Kürt sorunu olanlar da bu bildiriye dört elle sarıldılar. Örneğin Milliyet Yazarı Hasan Pulur, 30 Mart tarihli köşesinde bu bildiriyi ele alıyor ve şöyle başlıyor: “Gaflet uykusundan uyandılar, desek doğru olmaz ama, nihayet seslerini duyurdular.
Bizim günlerden beri yazıp çizdiğimiz ‘Türk ve Türklük kavramı’na sahip çıktılar.” Böyle bir yazının devamı nasıl gelirse, öyle devam ediyor, aktarmaya gerek de yok bu açıdan.
Can Ataklı’nın Vatan Gazetesi’ndeki köşesinde 1 Nisan günü yayımlanan “Askeri vesayetten PKK vesayetine” başlıklı yazısı da adeta ‘1 Nisan şakası’ gibi:
“Şimdi her şeyi bir kenara bırakıp terör örgütü lideri Öcalan’ın ‘Silahların susma, siyasetin konuşma sırası geldi’ sözlerine bakalım. Demek ki PKK artık terör eylemi yapmayacak, kimseyi öldürmeyecek. Peki daha ne istiyoruz ki, terör bitti işte.
Şaka yapmıyorum.
Bugünün 1 Nisan olduğunu düşünenler ‘şaka mı bu?​’ diyebilir, hayır şaka falan yapmıyorum. PKK lideri “çekilin” diyorsa, PKK’lı teröristler “geldikleri yoldan” çıkıyorsa, artık analar ağlamayacak demektir ki, buna sevinmemek mümkün değil. (....)
Bu iktidar ve yandaşları ısrarla, AKP iktidarına kadar ülkede askeri vesayetin hâkim olduğunu, demokrasi, hukuk ve özgürlüklerin ancak bu iktidarla başladığını ileri sürüyorlar. Askeri perişan ederek de askeri vesayeti kaldırdıklarını söylüyorlar gururla.
Tamam, askeri vesayet kaldırıldıysa kaldırıldı da, önümüzdeki dönemin de ‘PKK vesayeti’ altında geçmesi büyük olasılıktır.”
İşte “cin fikirlilik” böyle bir şey. Vesayet kavramını bu kadar “yaratıcı” ve yerli yerinde kullanabilecek başka kaç yazar olabilir ki?!
Bu süreçte Hasan Cemal'in, Başbakan Erdoğan’ın söylemleri ve uyguladığı politikanın dolaysız bir sonucu olarak yollarını ayırdığı Milliyet’te dün iki yazı dikkati çekiyordu.
Biri Fikret Bila’nın ve şöyle başlıyor: “Asker ve sivil kaynaklar Başbakan Erdoğan’ın PKK’nın sınır dışına çıkışıyla ilgili ‘PKK silah bırakıp çıksınlar’ sözlerine destek çıktı. Konuştuğum kaynaklar, Öcalan’ın Nevruz mesajından sonra hazırlığa başlayan PKK’nın ülke sınırlarını ‘silahsız ve sivil kıyafetle terk etmesinin en doğru yöntem’ olduğu görüşündeler...”
Gazeteciliğini “akliselim” devlet aklına tüm kamuoyunu kazandırmaya hasretmiş olan Bila’nın da bu yazısının devamı Hasan Pulur’un yazısından çok farklı değil öz olarak. O nedenle onu da uzatmaya gerek yok.
Ancak bu yazıyı, Milliyet’in Hasan Cemal gibi Başbakanın karşısında dik durabilen yazarı Can Dündar’ın bir alkışı hak eden dünkü yazısından bir bölüm ile noktalayabiliriz:
“Başbakan, barış yoluna baş koyduğunu ifade için de, “Tek damla kan akmasındansa, serimden dahi geçmeye hazırım” dedi.
“Ser”, Farsça kökenli bir sözcük; “baş” anlamına geliyor.
Kimse Başbakanın barış uğruna “başını” vermesini istemez; ancak “başkanlığı” ayrı...
Eğer “Ne yardan ne serden” derse, başkanlığını barışa endekslerse, barışla başkanlığı aynı Anayasada referanduma getirirse, sorun çıkabilir.”

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et