Kurgusal gazetecilik ve 'oryantalist solculuk'
Gazetelerin, yayın politikalarına bağlı olarak; bazı gerçekleri öne çıkarırken, bazılarını da görmezden gelmesi vakayi adiyeden. Sınıflara bölünmüş bir dünyada gazeteler de boşlukta durmuyorlar ve dünyanın her yerinde gerçeğe bakış, gazetelerin durdukları yere göre değişiyor.
Ancak, gerçeklik eğer yayın politikanıza hiç uymuyorsa, o zaman masa başı teorilerle üretilmiş kurgusal gerçeklik yaratma çabası devreye giriyor.
Son günlerde, Suriye’de PYD’nin ya da silahlı savunma gücü olarak YPG’nin ÖSO ile ilişkileri üzerinden gerçekleştirilen bazı yayınlar bu ‘kurgusal gazetecilik’ faaliyetinin tipik birer örneğini oluşturuyor.
Sol gazetesinin önceki günkü manşeti ‘İmralı Süreci Suriye’ye uzandı’ başlığını taşıyordu ve spotta da şunlar ifade ediliyordu: “ ‘Suriye’de Kürtler kim haklarını verirse onlar çalışsın’ demişti. PYD Halep’te şimdiye kadar kimseyi sokmadığı semte muhalifleri soktu, katliam yaşandı. Türkiye’de Kürt hareketine yakın basın ise ağız değiştirdi ve ÖSO’yla iş birliğini inkar ederek Beşar Esad’ı ve Suriye devletini suçlamaya başladı.” Gazete, bu tutumunu dün de birinci sayfasında ‘ÖSO ve PYD omuz omuza savaşıyor’ başlıklı haberiyle sürdürdü.
Öncesi de olan bu gayret karşısında insan, Suriye’nin Kürtleri ÖSO ile birlikte hareket etmese dahi Sol gazetesi ne yapıp edip ettirecek, diye düşünmeden edemiyor doğrusu.
Suriye Kürtlerinin tarihsel olarak edindikleri kazanımlardan heyecan duymayan; Hafız Esad’ın kimliklerini yarım asır önce ellerinden almış olduğu Kürtlerin bugün Rojava’da kendi kaderlerini tayin etmeye başlaması, mücadele içinde kimlik bulması ve bir halk devrimi süreci yaşaması karşısında, ilgisizliği de bırakalım, itibarsızlaştırma tutumu içine giren bir solculuk nasıl bir solculuktur?
Bu noktada bazı hatırlatmalar yapalım. PYD Güney Kürdistan Temsilcisi Dr. Mıhemed Reşo, kendisi ile Hewler’de (Erbil) yaptığımız ve Evrensel’de 27 Mart 2013 tarihinde yayımlanan söyleşisinde ÖSO ile ilişkilere dair sorumuza şu yanıtı vermişti: “Biz ÖSO ile savaş dursun diye anlaşma yaptık, Esad’a karşı savaşalım diye değil. Biz ÖSO ile ittifak yapıp onların bünyesinde Esad’a karşı savaşmayız. Kürt kentlerini Esad’ın tank, top ve uçaklarının hedefi haline getirme niyetinde değiliz.”
Kendisiyle YPG Serêkaniyê karargahında görüştüğümüz ve Evrensel’de 1 Nisan 2013 günü yayınlanan röportajında YPG Komutanı Rezan İbrahim, Kasım 2012’den bu yana Serêkaniyê’de yaşananları görmeyen Türk medyasının ÖSO ile yapılan anlaşmayı manşetten verdiğini belirtiyor ve anlaşmayı YPG’nin ÖSO çatısı altında Esad’a karşı savaşacağı şeklinde yansıttıklarını vurgulayarak eleştiriyordu. İbrahim, yaptıkları anlaşmanın, olası bir Arap-Kürt savaşını engellemeyi amaçladığını ve Kürt ile Arapların birlikte yaşadıkları Serêkaniyê gibi yerlerde ortak sivil meclisler oluşturulması ve yine ortak yaşanan yerlerde YPG ve ÖSO’dan oluşan ortak kontrol noktaları oluşturmak olduğunu söylüyordu.
Ve Derik’ten Serêkaniyê’ye kadar uzanan Cezire denilen bölge tamamen PYD’nin etkin unsuru olduğu Kürt Yüksek Konseyinin denetiminde bulunuyor. Sadece Arap nüfusun yoğun olduğu Serêkaniyê’de böylesi bir özgül durum var.
Halep’te de PYD’nin pozisyonu dışında, Arap nüfusun yaşadığı bölgelerde ÖSO’nun bir zemin bulması şaşırtıcı değil. Kürtler kendi mahallelerini savunmaya çalışırken ‘Aman biz ÖSO ile birlikte Esad’a karşı savaşıyormuş gibi görünmeyelim’ kaygısı ile boyun mu eğeceklerdir?
Bu ‘kurgusal gazetecilik’ faaliyetinde militan Esad karşıtı Aslı Aydıntaşbaş ile Esad’ı kayıtsız koşulsuz savunan Sol gazetesi örtüştü. Aydıntaşbaş, “PKK Esad’la savaşıyor” başlığını taşıyan önceki günkü yazısında, görüşüne başvurduğu PYD Lideri Salih Müslim, saldırı gelmedikçe, Esad rejimine saldırmayacaklarını söylediği halde, PKK ile PYD arasındaki ilişkiden hareketle “PKK, Suriye’de Esad rejimine karşı savaşa girmiş durumda” diyor.
Yukarıda yazdıklarımızı, Kürtlere karşı “oryantalist solculuk” anlayışından beslenen bir refleks ile okuyanlar “Siz de ÖSO ile PYD’nin ittifakını itiraf etmişsiniz” diyebilir.
Ancak fotoğrafın bütününü görmeye çalışanlar, bu ilişkinin nerede, ne düzeyde varolduğunu ve nerede ayrıştığını da görmekte zorlanmayacaklardır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi
600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et