17 Nisan 2013

Cumhuriyet'ten bu yana Say!

Sosyal paylaşım sitesi Twitter’da Ömer Hayyam’a ait olduğu iddia edilen bir rübaiyi paylaştığı için, ‘Halkın bir kesiminin benimsediği değerleri alenen aşağılamak’ iddiasıyla yargılanan Besteci ve Piyanist Fazıl Say, 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Cezası 5 yıl boyunca ‘uslu durması’ koşuluyla ertelendi. Fazıl Say, eğer boş bulunup da benzer bir mesajı retweet ederse cezaevinde gün sayacak. Tıpkı şu an cezaevinde olan onlarca gazeteci, binlerce siyasi gibi.
Söz konusu rübainin Ömer Hayyam’a ait olmadığı yönünde de bir tartışma var, ama yaşadığımız manzara açısından çok da önemli değil.
Türkiye’nin tek Nobel Ödülü Sahibi Yazarı Orhan Pamuk da, Das Magazin adlı haftalık İsviçre dergisine verdiği bir röportajda, “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü” dediği için, “Türklüğe hakaret’ ettiği iddiasıyla TCK’nin 301. maddesinden yargılanmıştı. İlk duruşması 16 Aralık 2005’de yapılan Pamuk davası, yurt içi ve yurt dışında ciddi tepkilere neden olmuştu. Türkiye ile AB arasında da ciddi gerilime neden olan dava, 22 Ocak 2006 tarihinde düşmüştü.
Türkiye’nin Nobel’e aday gösterilen diğer yazarı Yaşar Kemal de, yayınlanan bir yazısı dolayısıyla yargılandığı davada, 7 Mart 1996 günü İstanbul DGM tarafından 1 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
Türkiye yargısı Aziz Nesin’i de, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Nâzım Hikmet’i de mahkum etti. Cumhuriyet’tin biraz daha öncesine giderseniz, orada onlarca Ermeni aydınının yaşadıkları büyük trajediyi de görürsünüz.
AKP döneminde yargıya hakim olan muhafazakarlaşma, birçok başka kararı olduğu gibi, Fazıl Say ile ilgili verilen kararı da besleyen zemin olmuştur.
Say’ı yargıya şikayet edenlerden birinin, kendisini Harun Yahya (Adnan Oktar) hayranı ve takipçisi olarak tanımlayan E.B. olması da aynı “muhafazakar ittifakın” bir tezahürüdür. Yunus Emre’in ‘İlahi’sinin 10. sınıf ‘Türk Edebiyatı Ders Kitabı’nda sansürlenmesi de aynı muhafazakar düsturun eğitimdeki yansımasıdır ve bu giderek Türkiye’de bir yaşam biçimini tehdit etmeye doğru ilerlemektedir.
Bugün de yaşadığımıza göre ve Fazıl Say da bugün bu cezaya çarptırıldığına göre, diğer aydın ve sanatçıları da baskı altına alan böylesi bir karara tepki gösterirken, bugünün siyasal iktidarıyla ve yargısına hakim olan anlayışla öncelikle olarak hesaplaşılması gerektiği tartışılmaz.
Ancak karşımızda bunu da aşan, aydını konusunda alabildiğince hoyrat bir devlet zihniyeti var. Aydınlanmanın beşiği olarak kabul edilen ülkelerde dahi aydınların büyük acılar çektiği biliniyor. Ama Türkiye’deki devlet otoritesinin inşasında farklı olanı ezmenin kendini var etme biçimi olduğu ve bu var etme tarzının da bütün bir Cumhuriyet tarihini kapsadığı yadsınamaz bir gerçektir.
Devlet otoritesinin ezerek üzerinde yükseldiği kesimler içinde aydınların önemli bir yeri var. Aydınlanarak mücadele içine girmiş olan bütün kesimler bu devlet otoritesinin şiddetinden nasibini almıştır.
Bu ülke aynı zamanda katledilmiş ve ‘faili meçhul’ bırakılmış bir aydınlar mezarlığı ise, bu, devletin çekirdeğindeki despotizmden başka bir şeyle açıklanamaz.
‘Ergenekon’ davası bu “çelik çekirdeğe” dokunmamış olan bir davadır ve Türkiye yargısının bir yandan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı darbe girişiminde bulundukları” için generalleri yargılarken, diğer yandan ülkenin dünyaca ünlü piyanistini mahkum etmekte bir beis görmemesi de buradan kaynaklanmaktadır.
Bunun tamirinin bir tadilatla mümkün olabileceğini düşünenler, sadece AKP iktidarı döneminde güç kazanan muhafazakarlaşma ile hesaplaşmakla yetinebilirler. Yaşadığımız sorunun sadece konjonktürel nedenlerle açıklanamayacak temelleri olduğunu görenler açısından ise, örneğin yeni anayasada ‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni aydını ve halkları karşısında dokunulmaz bir kutsala dönüştüren başlangıç maddelerinin de değiştirilmesi gerektiği açıktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et