22 Nisan 2013 11:16

Kürtlerin soykırım tanıklığı

Kürtlerin soykırım tanıklığı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gülçiçek Günel Tekin, önemli bir sözlü tarih çalışması daha gerçekleştirdi, ‘Kürtler Ermeni-kırımı anlatıyor’ konulu çalışması ile.
Bu çalışmayı, Amed, Urfa, Sason, Botan ve Serhat yörelerinde farklı yerleşim bölgelerinde gerçekleştirdi. Kitap, olgunun Kürt yöresinde artık halk bilincinde kabul edildiğini ve halk vicdanında mahkum edildiğini gösteriyor. Bu sadece yeni kuşaklar açısından değil eski kuşaklar açısından da geçerli. Geçmişte, birçok anlatı yaşananları yargılamaz, hatta bir ‘kahramanlık’ menkıbesi haline dönüşürken, bugün utanılacak ve ‘keşke olmasaydı’ dedirten bir olgu olarak algılanmaktadır.
Kendisiyle konuşulanların önemli bir bölümü mütedeyyin insanlar ve bu olayın dini inançlarına, İslam’a aykırı olduğu düşüncesindeler. Kıyımcılar onaylanmadığı gibi, bunların daha sonra yaşam içinde cezasız kalsalar bile, yaşadıkları felaketlerle fiili olarak cezalandıkları inancı vardır.
Kürtler ve Ermeniler aynı coğrafyanın binlerce yıllık otantik halklarıdır. Geçmişte Kürtler daha çok göçer bir toplum iken, Ermeniler yerleşik bir toplumdur, köy, kasaba ve kent özelinde. Kürtler daha çok güneyde yoğun iken, Ermeni Platosu ise Ermenilerin anavatanı idi… Kürdistan’ın Osmanlı yönetimince de kabul edilmiş fiili otonom durumunda Ermeniler, Kürt beylerine biat etme durumundaydılar. Tanzimat sonrası başlayan merkezileşme ile Hıristiyan reaya ile Kürt beyleri arasındaki ilişkiler gerginleşmeye başladı. Bir yandan Hıristiyan reayanın reformlar sonucu yükselen hak talepleri, öte yandan Ermeni köylülüğün çifte vergilendirmeyi reddetmesi Kürt-Ermeni ilişkilerini gerginleştirdi.
Öte yandan, Bulgar başkaldırısına Osmanlı yönetiminin kıyım ile yanıt vermesi, ünlü 93 Harbine neden oldu (1877). Savaşın doğu cephesi ise kadim Ermeni vatanıydı. Savaş sırasında kullanılan Kürt aşiret milis alayları, Ermeni köylerine yönelik saldırılarda bulunarak bunları göçe zorladı. Savaş sonrasında bunların köylerine dönmeleri önemli bir sorun haline geldi. Osmanlı yönetimi Berlin Barış Antlaşmasında, bu sorunların halledilmesi ve bir Ermeni reformu yapılması için taahhütte bulunmakla birlikte, hiçbir şey yapmadığı gibi el altından da bu saldırıları cesaretlendirdi.
Abdülhamit yönetimi, bir yandan Ermeni nüfusu azaltmaya çalışırken, bir yandan da Kafkas göçmenlerini bölgenin çeşitli kritik yerlerine yerleştiriyor, Zeytun ve Sason başkaldırıları ve bölgede ‘fedai’ hareketinin yükselmesi ile de, Rusların Kazak Alaylarını örnek alan Hamidiye Alaylarını oluşturuyordu. Bu hareketlerin Rusya’daki Narodnik hareketlerden etkilenmelerinin, Bulgaristan’ın sözde ‘nankörlüğünün’ sonucu ise; sözde Ermenilerin hamisi kesilen Rus Çarlığının, Abdülhamit yönetiminin zulmünü görmezden gelmesine, hatta el altından destek vermesi olmuştu.
Bölgedeki sosyal hayat içinde, etnik bir çeşit iş bölümü söz konusuydu. Kasaba ve kentlerdeki ticaret ve zanaat işleri ağırlıkla Ermeni, Süryani ve Yahudilerin elindeydi. Öte yandan kırsal yöredeki, çerçilik, değirmencilik, dokuma, inşaat gibi işler de.
Bu tür ihtiyaçlar nedeniyle, her aşiretin kendi gezgin Ermenileri de vardı. Öyle ya bıçak, nal vb. döküm işlerini kim yapacaktı, buğdayı kim öğütecek, yemeni ve giysileri kim hazırlayacaktı?
Dünya Savaşı ve 1915 Soykırımı bölgeye inanılmaz bir yıkım getirdi. Yerleşim mekanlarının önemli bir bölümü yıkım ve yakıma uğrarken, bölgedeki ekonomi, başlamış olan kentsel yaşam çöktü. Bu yıkım yarım asır boyunca toparlanamadı aslında. Doğudaki ‘feodalitenin’, ‘az gelişmişliğin’ gerçek nedeni de aslında bölgeyi perişan eden, cepheleri ha bire değişen savaş, salgın hastalıklar ve en önemli faktör olan soykırımdı.
Bölgede var olan Kolejler, sınai üretim öncesi manifaktür yok oldu. Sosyal hayat yüzyıllar öncesine geri döndü. Böylece, bölgenin sağ kalan otantik halkı hep birlikte çok ağır bir bedel ödedi.
1916 yılında İttihatçıların ‘Ermenisizleştirdiği’ Ermeni Platosuna Çarlık yönetimi Don Kazaklarını iskan etmeye başladı. 1917 Devrimi ise bölgedeki bütün dengeleri altüst ettiği gibi Kemalist Ankara’nın yaşamasına da olanak sağladı. 1915 kırımından yararlanan Kürt beylerini ve eşrafının desteğini Kemalist Ankara’nın 1919 yılında almasının en önemli nedenlerinden biri de, bunların ‘müttefiklerce’ cezalandırılma korkusu ve sağ kalan Ermenilerin geri dönmesi idi… Sonuçta, Yunanlılar gibi, Ermeniler de, Müttefikleri çaresiz desteklemelerine karşın, 1. Dünya Savaşının ‘kaybedenleri’ arasında yer alırken, Türkiye, yenik kampın parçası olmasına karşın ‘kazananlar’ arasında yer aldı.
Kürdistan ve Arap dünyası ise Sykes-Picot anlaşması çerçevesinde daha da parçalanarak, ‘kaybedenler’ listesinde yerlerini aldılar.
Kemalist Ankara’nın Doğu projesi, İttihatçı politikanın tutarlı bir devamından ibaretti. Ermenilerden boşaltılan Erzurum Platosuna ve Kürt yörelerine Balkan göçmenleri ve diğer Türki halklar iskan edilecek ve Kürtler ise yoğun bir asimilasyona tabi tutulacaklardı. Ancak bölgenin otantik halklarının alışık olduğu doğa koşularına, bunların uyum sağlaması çok zordu. Hem yeteri kadar yerleşim başarılamadı, hem de yerleştirilenler zaman içinde yeniden Batıya göç etti.
Bu proje tutmadı. Kürtler on yıllar içinde daha kuzeye kaymaya ve Ermenilerden boşatılan köylere yerleşmeye başladı.
1915 soykırımında Muş ovasını Ermenilerden ‘arındıran’ ve daha sonra bu misyonuna Halep Valisi olarak devam eden Abdülhalik Bey, kaleme aldığı 1925 Doğu Raporunda, “Kürtlerin kuzeye kayıp, Ermeni yerleşkelerini mekan edindiklerinden” endişe ile bahseder ve bunun engellenmesi gerektiğinin altını çizer.
Sonuç olarak Cumhuriyet gazetesinin Dersim olayı sırasındaki başlığında geçen ‘Hayali Kürditan’ın sınırları büyümüş oldu.
Belki de bu nedenle, 2011 seçimlerinde Iğdır Belediyesini BDP’nin alması, egemen siyasetçiler tarafından büyük bir ‘tehdit’ olarak yansıtıldı. “(Adını vermeden Kürdistan’ın) sınır(lar)ı Ermenistan ile buluştu” denilerek. İlginç bir bilinçaltı korkusu yansıması!
Acaba, Ermeni soykırımının nihai sonucu, ‘Hayali’ Kürdistan’ın büyümesi mi oldu?
Talat Paşa, Büyükelçi Morgenthau’ya “Abdülhamit’in yapamadığını ben becerdim” diye böbürlüğünde, acaba bu sadece bir Pyrus Zaferinden mi ibaretti?
Kaleminize sağlık Gülçiçek Hanım.
Ve iyi okumalar sevgili okurlar.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa