O adam 'esnaf'mış

Sendikalar ve emek örgütlerinin artık imza vererek değil, kitlesel katılımlarla ülke sorunlarına el atma zamanlarındayız. Aydınlar ve sanatçılar sınıfın içinde sorumluluklarını icra etmelidirler.
Demiştim ki, iktidar verdiğini geri almayı da bilir. Ancak işçi sınıfı aldığını vermez. İktidar düşünceyi açıklama, basın açıklaması hakkı falan derken, şimdi de nasıl geri alınırmış gösterme derdinde. 1 Mayıs’la başlanılan budur. O zaman 2010’da yani böyle deyince ‘Yok ya mücadele ile kazandık’ diyenler şimdi aynı şeyleri söylemeye başladı. Başta Kentsel dönüşüm açılış törenlerinde olmak üzere Taksim Meydanı’na kazma vurulduğunda kitlesel protestolarla bugünün geleceği gösterilmeliydi. Yapılmadı demiyorum . Bazı platformlar (Taksim Platformu, dernek ve duyarlı aydın/ sanatçılar dışında) ve Mimarlar Odasının haricinde sendikalar ‘imzacı’ olmanın ötesine geçemediler. Zannediyorum ‘Taksim’i 1 Mayıs alanı yaptık’ diyenlar “işçi sınıfı şantiyede de 1 Mayıs’ı kutlar, toplanır” diye düşündüler. Şaka bir yana alınan haklar öyle ya da böyle “alanlar tarafından korunmak ve kollanmak” zorundadırlar. Yoksa 1 Mayıs’tan 1 Mayıs’a bu sahneleri daha çok yaşayacağız. Ve burada da kalınmayacağını geçen haftalar gösteriyor. Protesto ve basın açıklaması hakkı hikaye oldu. Taksim’de Galatasaray’da Adliye önlerinde orada burada artık yassak. Bu durum her derde deva İstiklal caddesi basın açıklamalarından sıkılanlar için daha yaratıcı yol ve yöntemler geliştirmelerine zemin olabileceğini düşündüğümde bir sıçrama nok-tası olabilir diyorum. Tarih bize  15-16 Haziranları göstermiştir. Sendikalarına sahip çıkan işçileri ve haklarını nasıl koruyup kolladıklarını. Sendikalar Yasası’nda bir gecede yapılan değişiklik eylemlerle 3 günde nasıl geri aldırıldığının örneğiyle sendikaları sendika yapan öznelerin gücünü sınıf göstermiştir. DİSK’i bu eylemler DİSK yapmıştır. Artık 1 Mayıs’tan 1 Mayıs’a DİSK imajından kurtulma zamanıdır. Sendika seçimleri eski yönetim öyleydi böyleydi tartışmalarından çıkıp somut, kitlesel ülke sorunlarına refleksini üretim alanlarında meydanlara doğru koyan bir DİSK görmeyi istiyorum. Gecikmiş de olsa yeni DİSK yönetimine bu zor ve meşakkatli dönemlerinde başarılar diliyorum.  Bunu yalnızca bir yazı ve iyi niyet temennisinin dışında pratikte de destek olacağımın bilinmesiyle söylüyorum. Umudunu kesmiş ya da beklemede olan bir çok sanatçı ve aydının da bu sorumluluğu alacağından kuşkum yok. Ha gayret DİSK sen adım atmaya başla arkası gelir...
Gelelim esnafa;
Bu 1 Mayıs bir kere daha göstermiştir ki sermaye ile emek arasında çelişkiler büyüdükçe büyümüştür,  Polis teşkilatı yapması gerekeni büyük bir başarıyla yapıyor. İşçilerin potansiyel suçlu ve marjinal suç makineleri görüntüsünü bu yılın yeni modası olarak işliyorlar.  Son başarılarını biliyorsunuz.
DİSK binası önünden dakikalarca sövüp sayıp, el kol işaretleriyle ‘duyarlılık’sergileyen ‘esnaf’ modası çıktı.  Başta Hayat TV. olmak üzere, medya “Kim bu adam?, Kim bu provokatör?​” dedi. 2 gün sonra vali açıkladı; “ yüzde 95 ihtimalle polis değil, o bölgede bir esnaf” dedi. Medyada ikna olmuş gibi yaptı. Esnaf-mış. Molotof şişeleri sirke şişesi çıktığına göre ‘duyarlı esnaf’ da polis çıkarsa ne olacak? Sayın Vali istifa edecek mi? Hiç sanmıyorum. O görüntüleri çeken olarak ben, valinin yüzde 5 ihtimaline değer veriyorum. Çünkü bazı duyarlı vatandaşlardan bize de bilgiler geliyor. Yoksa o esna-fın, yanındaki polisin kolundaki bayrağı/amblemi tutarak küfürleri ederken dahi neredeyse esas duruşta bekleyenler de esnafın çırakları olmasın? Suç duyurularında kask numaralarına kadar detayları verilen polislerin ve amirlerinin durumu nasıl açıkladıklarını da merak ediyorum doğrusu. Vali bey soruşturuluyorlar dedi. Vali bey görüntüleri ulaştıranlara teşekkür etti. Ben bekliyorum. Gazetecilikte haberin devamlılığı esastır. Biz işimizi yapıyoruz. Yeni belgelere ulaştığımızda da kamuo-yuyla paylaşacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın.
Bazı TV kanallarının haberi verişleri ise pes dedirtiyordu. Bizzat şahit olmasam neredeyse inanasım bile geliyordu, o ne seslendirme ne vurgulu anlatımlardı öyle ) Efendim 1 Mayıs’ın provokatörleri DİSK binasına girip pencerelerden polisi  tahrik ediyorlarmış, orada bulunan sivil biri de fazla ileri gitmiş. Aslında adam o küfürleri ederken DİSK’in camlarında nerede ise bir kaç kişi  vardı. Zaten biri de Ahmet Şık’tı. O da ertesi gün BirGün gazetesinde yayınlamak için ‘o adamın’ fotoğraflarını çekmekle meşguldu.
Evet  bir gazeteci olarak objektif ama taraflıyım. Sermaye karşısında emekten, Görünüş’ün ardındaki gerçek’le ilgiliyim. Kadrajımı bu bilinçle kullanıyorum. Evrensel’de geçen çarşamba ‘Haber paylaşınca güzeldir’ başlığıyla yazan Fatih Polat bu durumu çok güzel anlatmıştı. Onun son satırlarını burada bir kez daha paylaşıyorum.
“Metin Göktepe’nin meslektaşları, o dönem toplumsal olayları izleyen gazeteciler arasında ‘haber atlatma’ alışkanlığına karşı haberi paylaşma tutumunun öne çıktığını hatırlayacaklardır. Aradan geçen 17 yıla rağmen Metin Göktepe’nin arkadaşları olarak bu tutumu büyük bir keyifle sürdürüyoruz.”