Bu bombalı saldırılarla nereye doğru?
Bombalı saldırıların hemen ardından geldiğimiz Reyhanlı’da iki gün boyunca, buradaki arkadaşlarımızla birlikte, gelişmeleri gözlemlemeye ve Evrensel’de aktarmaya çalıştık.
Burada bulunduğumuz süre içinde merkezden bakarak burayı algılamak konusunda sorunlu iki tutumun dikkatimizi çektiğini söylememiz gerekiyor.
Bunlardan birisi hükümete yakın yayın organlarının ikinci günden itibaren hayatın normale döndüğünü kanıtlamak üzere, burada olup biten gerçekliği eğip bükerek aktarma çabası idi. ‘Sorumluların da zaten bulunduğu’ iddiası ile desteklenen bu habercilik anlayışı bombalı saldırının üçüncü gününde rögar çukurundan çıkan yeni ceset görüntüleri ile tamamen boşa düşmüş oldu.
Dışardan bakarak gerçekleşen ikinci sorunlu bakış açısı ise, bu yaşananların AKP’nin Suriye politikasının bir sonucu olduğu gibi doğru bir saptamayı illa Reyhanlı üzerinden de gerekçelendirme kaygısı ile burada gerçekleşen tepkileri ‘Reyhanlılılar AKP’ye tepkili’ biçiminde genelleme eğilimi idi.
Belediyenin AKP’de olduğu ve AKP ile MHP’nin yarıştığı Reyhanlı’da olayın üçüncü gününde de belediye binası önünde 200-300 kişilik bir grup ‘Tayyip istifa’ sloganları ile eylem yaptı. Bu kalabalık, sadece yerli nüfusu 70 bin olan bu ilçeye karakterini verecek bir oran değildi. Ve muhtemelen bu yaşadıklarının AKP’nin dış politikası ile bağlantısını kursa da bunu bir tepki olarak sokağa taşırmamış olan başkaları da vardı.
Ancak zaten bu yaşanan tablonun AKP’nin bugüne kadar izlediği dış politikanın bir sonucu olduğu gerçeğini test etmek için illa bunu Reyhanlılıların tepkisi ile test etmeye ihtiyaç da, gerek de yoktu.
Diğer yandan olayın hemen ardından, Hükümet yetkililerinin saldırıyı gerçekleştirenlerin bulunduğunu öne sürerek bazı kişileri gözaltına alması ve Arap Sünni nüfusun baskın olduğu Reyhanlı’daki bu alçakça saldırıyı Arap Alevi bir örgüte havale etme gayreti, Hükümetin bugüne kadar savunduğu Suriye politikası ile tamamen uyumluydu. Ve bu tutum, mezhep çatışması temelli fitne siyasetini burada tedavüle sürme eğilimini yansıtan çok da tehlikeli bir tutumdu.
Burada konuştuğumuz avukatlar henüz gözaltına alınmış olanların ifadelerine bile başvurulmamış olduğunu söylediği halde, ‘Olayı itiraf ettiler’ gibi açıklamaların doğrudan Hükümet yetkililerinin ağzından dile getirilmesi başka nasıl açıklanabilir?
Bu tutum, bütün dünya basınının dikkat kesildiği bir haber ile ilgili olarak Hükümetin kendisini eleştirinin hedefinden kurtarma gayreti ile başvurulmuş bir refleks gibiydi. Olayın sorumluları gerçekten tüm çıplaklığı ile ortaya konulmadığı sürece de öyle olmaya devam edecek.
Bu saldırının, ABD ile Rusya’nın Suriye politikasında bir uzlaşma arayışına girdiği ve ABD’nin el Nusra gibi grupları bir ‘muhalefet’ tarzı olarak dışladığı bir düzlemde gerçekleştiği dikkate alındığında ve bu saldırının Erdoğan’ın ABD Başkanı ile görüşmesinin hemen öncesinde gerçekleştiği dikkate alındığında, el Nusra gibi yapıların kendilerine yol açmak üzere Türkiye ile Suriye’yi bir savaşa sürükleme planının bir sonucu olma ihtimali uzak görünmüyor. Kaldı ki, bu gruplar bu bölgeye en az 1 yıldır hakim durumdalar ve hem Türkiye devletini istihbarat ve güvenlik yapısı ile öğrenmeye başlamış, hem de sınırın imkanlarını bilen durumdalar.
Yine de soruşturma süreci devam eden bu olayla ilgili bunu bir ihtimal olarak işaret ettikten sonra, bir adım geriye çekilerek, bu olaya başka bir açıdan da bakmak gerekiyor. Boyutları ve sonuçları itibari ile bu bombalı saldırılar, bugüne kadar Afganistan, Irak, Libya gibi doğrudan emperyalist işgal yaşamış bölgelerin istikrarsız yapısını karakterize eden eylem biçimleri olarak gündeme geldiler. Bugün bu eylem biçimlerinden birinin Türkiye’de de yaşanması, Ortadoğu’nun bu savaş, istikrarsızlık ve çatışmalar ekseninde yeniden yapılanan tablosunun içine Türkiye’yi de çeken bir gelişme oldu.
Dolayısıyla bundan sonraki süreci olayın bu yönünü de dikkate alan bir bütünlükle ele almak da fayda var.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/274319.jpg)
Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi
600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et