29 Mayıs 2013 11:25

Daha güçlü güç birliği ihtiyacı

Daha güçlü güç birliği ihtiyacı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

‘Memleketin hali nedir?​’ sorusuna yanıt vermek isteyen birinin, eğer nesnel gerçek(lik)lerden hareket ediyorsa, hem karşıt güçlerin birbirlerine karşı mücadelesinin örneklerini, hem de onların kendi içlerindeki güç birliği çabalarını daha net ve denebilir ki daha sık görebileceği bir dönemden geçiyoruz. İşçi grev ve gösterileri, “Barış ve Demokrasi Konferansları”, öğrenci, sanatçı, gazeteci eylemleri; Suriye’ye dış müdahale karşıtı direnişler bir yanda; hükümetin ve sermayenin ABD ile iş birliği içindeki iç ve dış girişimleri, kesintisiz polisiye saldırılar, hazırlanan yasa tasarılarıyla tahkim edilen gericilik diğer yanda. “Karşıtların birliği ve mücadelesi”nin toplum yaşamındaki ‘tezahürü’dür bunlar. Herhangi tekil olay ya da gelişme diğer tümünün yerine ikame edilerek gelişmelerin nedenleri, etkenleri ve birbirleriyle ilişkilerinin “büyük resmi” göz önünde tutulmadığında, bir gün birinin diğer gün ötekinin ardına düşüp esası kaçırma örnekleriyle sıklıkla karşılaşmamız, biraz da siyasal deneyim ve birikimden kopuş nedeniyledir. İlerici, devrimci grup ve partilerin olay ve gelişmelere yaklaşımı ve buna karşı tutumlarındaki tek yanlılıkların, olayları “bağlam”ından koparmaların, sekterizm ve dost-düşman ayrımındaki bulanıklıkların “sebeb-i hikmetleri”nden biri de budur.
“Barış-demokrasi ve özgürlükler sorunu”na “sol”daki aktüel yaklaşımın sorunlu oluşu örneklerden biridir. Ülkenin genel durumu ve bölgedeki gelişmeler üzerine “görülen gerçek”lerle bağlantısı içinde sıralanan gelişmelerin işçi sınıfı, emekçi kitleleri ve ezilen halklar yararına değiştirilmesi için yapılacaklar söz konusu olduğunda, yollar çatallaşıp labirentler çoğalıyor. Toplum ve doğa bilim yasalarının bilgisine erişemedikleri için asla suçlanamayacak olan binlerce, on binlerce insan, sermaye ve burjuva diktatörlüğüne karşı mücadelede güç ve eylem birliği üzerine “sol” söyleme rağmen, bu çatallaşmış yollarda ayrı ayrı küçük kümelere bölünmüşlüğe “anlam veremiyor.” Küçümsenemeyecek büyüklükteki bu insan kitlelerinin, uğruna dövüştükleri, bedel ödedikleri siyasal, iktisadi ve sosyal taleplerinin burjuvazi ve hükümetleri tarafından ayaklar altında çiğnenmesini engelleyememenin nedenlerinden biri olarak, kendi irili-ufaklı kümelerinde, “hallerinden memnun” görüntüsü vermeye çalışan “sol’culuk”ları görmeleri, hafife alınabilir ya da görmezden gelinebilir  bir durum değildir. Bu herhangi “sol” anlayışla da bağdaşabilir değildir.
Üzerinde demagojik oynamalar yapılamayacak kadar açık olan, her bir “sol” örgüt, parti, kişi ve çevrenin “kendi meşrebince” bir mücadele içinde olduğudur. Ne var ki, bu “ayrı ayrı” ve kimi durumlarda daha birleşik “sol” mücadelenin işçi sınıfı ve emekçi kitlelerinin acil-aktüel ya da kapitalist sömürü sisteminin tasfiye edilmesi gibi daha temel hedeflere bağlanan mücadelesi kapsamında tuttuğu yer ve üstlendiği işlev sorunlu olmaya devam ediyor. Sorun bu yönüyle denebilir ki sınıfsal nesnellik içinde tutulan yer ile de ilişkilidir. Ama, gerekirliği tartışılamaz olan ideolojik mücadele adına kolaycı karşıtlıklar inşa etmeye vardırılan “sol eleştiri” üzerinden bina edilen ayrı çatal yolların güçleri bölmekle kalmayıp heba da ettiğini görmemek için, göz önündekini görmemekte inat gibi marazlı bir hal gerekir. Oysa bu ülkenin-ve başka ülkelerin-devrimcileri, solcuları, sosyalistleri “marazlı haller”i defetmek için yeterinden de fazla deneyime sahiptirler. Birbirleriyle ilişkilerinin ve birbirlerinin ideolojik-siyasal çizgileri ve mücadele pratiklerine yönelik eleştirilerinin dostane ve yapıcı olmaya özenli olması için, “çocukluk durumu”nu aştıklarını gösterebilecek “yaş”tadırlar da!
Buna rağmen, ama garip bir biçimde, özellikle İnternet sitelerinde ağza alınması dahi utandıran küfür ve aşağılamalar eşliğinde, özellikle farklı siyasal gruplara mensup genç devrimcilerin “ideolojik düello”ları, kapitalizme, burjuva diktatörlüğüne, uluslararası tekellere ve emperyalist dünya korsanlarına karşı mücadelede birlikte olmaya zarar veren tutumları devam edip gidiyor. Özenli değiller, dost düşman ayrımını doğru şekilde yapmıyorlar; dostlar ve “Kader birliği içinde olmaları kaçınılamaz olanlar” arasında düşmanlıklar üretmeye çalışıyorlar. Sorumluluk düzeyinde olanları ise bunları ya seyrediyor ya da kışkırtarak “kariyer” yapıyorlar! Ve karşımızda sağ gericiliğin hempaları, siyasetin ve dinin burjuva tüccarları, sermayenin faşist, gerici, liberal çanak yalayıcıları el ovuşturup, alaylı bakışlarla geviş getiriyorlar. Güçler mücadelesinin “haletiruhiyesi”nin bir tür tezahürüdür bu.
Toplumlar tarihini sınıf mücadelesinin tarihi olarak alan “sol”-sosyalist anlayış ve örgütlerin, kendi aralarındaki ilişkilerin bu mücadele ile bağlantısını doğru şekilde kurmaları, burjuva diktatörlüğüne karşı mücadelenin başarısı için önem taşır. Karşıt sınıfların mücadelesi ile aynı safta birlikte olmaları gerekenlerin ilişkilerinin farklı niteliği göz ardı edilmemelidir. Sermaye ve hükümetinin ABD başta olmak üzere emperyalistler ile birlikte bölgemizi ‘ateşe boğup’ halkları birbirlerine boğazlatma politikası izlediklerini hepimiz söylüyoruz. İşsizlik, yoksulluk, açlık, sosyal güvencesizlik, siyasal baskı ve devlet terörü, hükümetin manevraları, toplumsal yaşamın dini ideolojinin yaptırımlarına daha fazla tabii kılınması çabaları devam ediyor. 12 Eylül cuntasının yasaları yürürlükte. Kürt sorunu çözümsüz duruyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin ‘kırıntısı’ için dahi panzer, dipçik ve gaz savaşlarında direnç göstermek gerekiyor. Yargı kararlarını polis şefleri kesiyor. “Demokratikleşme” üzerine burjuva söylemi içeriksiz bir aldatmacadan ibaret. Sermaye kârı için kurban durumundaki emekçiler etnik köken, dil, din ve mezhep farklılıkları üzerinden birbirlerinden ayrı tutularak ve hatta birbirlerine kırdırılarak sömürü düzeni sürdürülmeye çalışılıyor. Reyhanlı bir örnek! Bölge çakalları Suriye’ye savaş için çırpınıyor, vs. vb.
Bu politikalara karşı mücadelede birlikte yürümek “sol”cu, sosyalist, devrimci, demokrat olduğunu söyleyen, düşünen kişi, çevre, grup, örgüt ve partilerin görevidir. İddia tutumla birleşmelidir. 25-26 Mayıs Ankara toplantıları ve diğer girişimler bu doğrultudaki güç birliği için dayanak olmalıdır. Düşünce ve yaklaşım farklılıkları burjuvazi, emperyalizm ve hükümetleri karşısında birlikte olmaya engel oluşturmamalıdır. Açık adresiyle ÖDP ve TKP de bu “cephe”nin içinde olmalıdırlar.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa