13 Haziran 2013

Halk kendi gücünü gördü

Perde yırtıldı. Yırtılan yalan ve demagojiden oluşturulan perdedir. Hükümetin uyguladığı baskı ve terör, daha fazla etkili olması için yalan ve demagojinin yolunu düzlemişti. Bu tezgah iyi işliyor, her şey çok iyi gidiyordu! Ekonomi uçuyordu! Darbeciler paketlenmiş, demokrasi kanatlanmıştı! Bölgede “oyun kurucu” olacak, bölgenin yeniden dizaynı için başrolü oynayacaktık! Eğitim sistemindeki düzenlemeler ve dinin toplumsal yaşama daha fazla sokulması ile “toplum mühendisliği” devreye girecek, yeni nesiller AKP’nin “altın nesli” olacaktı. Bugünler halledilmiş, artık 2071 hayalleri kurulur olmuştu.      
Ancak hiç beklenmedik bir şey oldu. “Üç ağaç” siyasette bir deprem yarattı. Taksim Gezi Parkı’nın sermayeye peşkeş çekilmesine karşı başlayan direniş dalga dalga tüm ülkeye yayıldı. Hükümetin harekete geçirdiği polis terörü halkın ve gençliğin geniş kesimlerinin protestolara katılmasını engelleyemedi. Halk girilemez denilen meydanlara girdi, tüm yasakları çiğnedi. Bütün bu hareketli günlerde bir gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı. Ortaya çıkan bu gerçek halkın gücüydü. Halk kendi gücüyle neler yapabileceğini gördü. Üstelik harekete geçen halkın bu gücü, dizginlerinden bütünüyle boşalmış, daha geniş kitleleri içine çekmiş değildi.
Şimdilik olan sadece halk hareketinin daha yaygın ve daha kararlı ortaya çıkması, işçi sınıfının bu hareketin omurgası ve yönetici gücü olması durumunda olabileceklerin genel bir habercisi gibiydi. Ama bu kadarı bile yaklaşık 11 yıldır uluslararası emperyalist sermayenin her istediğini yerine getiren hükümetin ülkeye ilişkin gerici planlarına ağır bir darbe vurmaya yetti. Artık hükümetin karşısında gücünün farkına varmış bir halk, geleceğinin elinden alınmasına, kişiliğinin şekillendirilmesine öfke duyan bir gençlik bulunuyor. Güç biriktiren hükümet değil, artık halktır. Hükümet ise gücünün zirvesindeyken halkın tokadını yemiş, sahip olduğu güç inişe geçmiştir.
Kuşkusuz halkın önünde daha kat edeceği uzun bir yol, uzun soluklu bir mücadele vardır. Ancak çok önemli bir dönemeç geride kalmış, kritik bir eşik aşılmıştır. Halk ve onun gençliği bu mücadelenin tecrübesini yavaş yavaş sindirecek, ondan dersler çıkaracak, yeniden harekete geçtiğinde kesinlikle daha ileri bir bilinç ve örgütlülükle hareket edecektir. Bugün devam etmekte olan hareket nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın kazanan şimdiden bellidir. Halk kazanmıştır. Bu halk ne Erdoğan’ın, ne de başka bir diktatörlük heveslisinin bu gerici isteklerine yol vermeyecektir.
Goebbels’e pabucunu ters giydirecek ustalığa erişmiş propagandalar bu gerçeği değiştirebilir mi? Örneğin demokrasi ve özgürlük isteyenleri “faiz lobilerinin” maşası olmakla suçlamak bugünün gerçeklerinin üstünü örtebilir mi? AKP Hükümeti 11 yıla yaklaşan bir süredir ülkeyi yönetmektedir ve en büyük marifetlerinden birisi ülkeyi uluslararası büyük sermayenin “sıcak para” cennetine çevirmesidir. Yabancısıyla, yerlisiyle büyük sermaye çok kısa sürelerde büyük kârları cebe indirmektedir. Dış borçlar 400 milyar doları çoktan aşmış, faizler düzenli bir biçimde ödenmiştir. Üstelik faiz ödemelerinin kapsamı genişlemiş, “Körfez sermayesi”, “Sukuk” adı altında adı değiştirilmiş faizle ülkeye çekilmeye başlanmıştır. ABD ile görüşen, İsrail ile barışan halk değil, bu hükümet ve Başbakandır. Şimdi büyük abiler “pire için yorgan yakma”, kurduğumuz tezgah bozulmasın diye hükümete “itidal, uzlaşma” tavsiye ediyorlar.
“İşinin ülkeyi pazarlamak” olduğunu ilan etmiş bir başbakan ve özelleştirmelerden taşeronlaştırmaya kadar büyük sermayenin her isteğini anında yerine getiren bir hükümet için en büyük avantaj “ülkedeki istikrar”dı. Halk ve onun gençliği bu soygunu, ülke üzerinde oynanan oyunları bozmak üzere hareket geçmiştir. Bir tarafta giderek yoksullaşan emekçi halk, diğer tarafta giderek zenginleşen bir iş birlikçi sermaye. Bir tarafta azgınlaşmış sömürü, diğer tarafta sürdürülen tatlı hayatlar. Bir tarafta sendikalaşmasına izin verilmeyen, grevleri kırılmaya çalışılan işçiler, diğer tarafta ucuz emek cenneti üzerinde daha fazla zenginleşen patronlar. Evet sorun “üç ağaç” meselesi değildir. Patlayan öfke ve isyan, işçi ve emekçi halkın, onun gençliğinin içine itildiği çalışma ve yaşam koşullarına, hayatının her zerresine müdahale etmek isteyen bir hükümete karşı ortaya koyduğu öfke ve isyandır. 

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et