Kapıyı açan kimdi?
Komplo teorileri ortalığa yayılıyor. Hükümet fonları ile beslenen, sermaye grubu olarak ihale peşinde koşan kesimlerin basını ve yayını, hükümetin işaretiyle gençliğin ve halkın son eylemlerini hükümete karşı düzenlenmiş uluslararası bir komplo olarak karalamak istiyor. Komploculular arasında ismi geçenlerden birisi de Neocon’larla birlikte adı anılan Paul Wolfowitz. Peki ama kim bu Paul Wolfowitz ve Erdoğan’ın siyasi yükselişindeki rolü ne? Wolfowitz Erdoğan’a Beyaz Saray’ın kapılarını açan adamdır!
Gazeteci Cengiz Çandar yazdığı Mezopotamya Ekspresi adlı kitapta o günleri şöyle anlatır. “Paul Wolfowitz, Washington’a döndükten hemen sonra, Başkan George W. Bush’u, Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’da kabul etmesi konusunda ikna etti.” Çandar bütün bu bilgileri birinci elden almaktadır. Çünkü Wolfowitz ile kendi ifadesi ile yakın dostturlar. Wolfowitz o sırada Irak’a saldırıyı tezgahlama peşindedir ve Türkiye’de meşhur “tezkere”nin geçmesi için kulis yapmıştır. Erdoğan o sırada sadece AKP Genel Başkanıdır, milletvekili bile değildir. O yasaklı olduğu için Başbakan da Abdullah Gül’dür.
Çandar bu gelişmeyi şöyle yorumluyor: ABD müttefiki ülkelerin yeni liderlerine Beyaz Saray’ın kapılarının kısa sürede açılması, sadece İngiltere ve İsrail’in yararlandığı bir imtiyazdı.” (agy s.404) Bush, Erdoğan’ı 10 Aralık 2002’de Beyaz Saray’da Erdoğan’ı kabul ediyor ve yanında bulunan isimlerden birisi de Paul Wolfowitz’dir! Irak’a yönelik askeri müdahalede hükümetin desteğini almanın karşılığı olarak, ABD’nin Erdoğan’a verdiği ise o dönemde Erdoğan’ın en fazla ihtiyaç duyduğu “siyasi meşruiyetin” sağlanmasıdır.
Erdoğan’ın 1 Mart tezkeresinin geçmesi için gösterdiği büyük çaba biliniyor. Ama dışarıda yükselen halk muhalefeti AKP’yi de içten çözmüş, AKP epey bir fire vermiş Mecliste yeterli çoğunluk sağlanamadığından Tezkere Meclisten geçirilememiştir. Erdoğan bu duruma tepkisini şöyle ortaya koymuştu: “Tezkere konusunda günlerce konuştuk. Nasıl davranacağımızı belirledik, eğilimimizi ortaya koyduk, böyle olmamalıydı” (Radikal, 4 Mart 2003 Aktaran Çandar) Ama ABD tezkerenin geçirilememesine rağmen Erdoğan’a olan desteğini sürdürmüş, “askerleri” ve Gül’ü suçlamıştır. Wolfowitz “Abdullah (Gül) bozdu işi! Tayyip’in hiçbir dahli yok...” demişti.
Erdoğan, ABD’ye olan bu vefa borcunu Başbakan olduktan hemen sonra ödemiş, Meclisten Irak’a yönelik tezkereyi geçirmiş, hava sahasını ise zaten sürekli açık tutturmuştu. Bütün bu gerçekler ortadadır. Eğer tezkere geçmiş olsaydı AKP Hükümeti ilk uluslararası görevine ellerini Arap halklarının kanını bulamakla başlayacaktı! O zaman onların bir kısmının gözünde kof çıkışlarla sağlanan sahte kahraman olma olanağı da olmayacak, lanetle anılacaklardı. Erdoğan bütün bunların unutulduğunu sanmaktadır. Siyasi kariyerini ABD’nin, onun Wolfowitz gibi adamlarının yardımı ile garantiye alan bir Erdoğan, şimdi harekete geçirdiği yandaş medyası ile gösterilere katılanları “uluslararası komplo”ya hizmet etmekle suçlamakta, kendi velinimetlerini de bu “komplonun” tezgahçıları olarak ilan ettirmektedir! Ne de olsa yalan ve demagojide hiçbir sınır yoktur, ABD’de eski ekipte iş başında değildir. Halka çamur at nasıl olsa bir izi kalır!
Ama boşuna. Siyasi kariyerlerini ABD gibi emperyalist efendilerin yardımı ile güçlendirenler, tüm yönetimleri boyunca ülkenin zenginliklerini, ulusal servetlerini uluslararası büyük sermayeye ve iş birlikçi sermayeye peşkeş çekenler halkı kandıramayacaklardır. Tam da bu nedenle “ana akım medya” protesto edilmekte, “yandaş medya”ya inanılmamakta, halk arasında Hayat TV gibi kanalların izlenmesi yaygınlaşmaktadır.
Şimdilerde Türkiye’nin yanı sıra Brezilya gibi ülkelerde de patlayan halk hareketleri de bu gerici çevreler tarafından aynı mantıkla mahkum edilmektedir. Çünkü bu ülkeler “hızla gelişiyorlar” ve diğer “büyüklerin” tekerine çomak sokuyorlarmış, bu yüzden de bu tür halk hareketleri patlak verebilirmiş vb. vb. Doğrudur. Bu ülkeler daha güçlü halk hareketlerine gebedirler. Ama bunun nedeni büyüklerin onlara komplo kurması değil, bu ülkelerin “Ucuz emek cenneti” olarak gelişmeleri, sınıf çelişkilerinin son derece keskinleşmesi, bir tarafta aşırı servet birikirken, diğer tarafta yoksulluğun, aşırı sömürünün yaygınlaşmasıdır. Bu ülkeler sosyal patlamalara gebedirler ve bu durumun ilk güçlü belirtileri de ortaya çıkmaya başlamıştır. Hangi yalan ve demagoji bu gerçeklerin üzerini örtebilir ki?
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284338.jpg)
Marmaris Turgut Koyu’nu kurtaran mahkeme kararı: “ÇED gerekli değildir” kararı iptal
![Kadınların kaleminden hayat: Eskişehir Edebiyat Atölyesi](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284336.jpg)
Kadınların kaleminden hayat: Eskişehir Edebiyat Atölyesi
![Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/254547.jpg)
İletişim Başkanlığı deprem raporu: Kaynak sağlığa, eğitime değil sanayiye aktı
![Çayırhan işçilerinin özelleştirmeye karşı yürüyüşü devam ediyor:](https://staimg.evrensel.net/images/840/upload/dosya/284233.jpg)
Evrensel'i Takip Et