Kirvem,

“Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” olduğumuza dair anayasamızda kapı gibi sağlam kimi maddeler birbirinin peşi sıra yazılıp zapturapt altına alınmışsa, keza aynı şekilde halkımızın tümüne, istisnasız hepsine  “ayrı-gayrı” gözetilmeksizin “sosyal adalet” ilkeleri doğrultusunda hizmet verileceğine dair benzer hükümler tıpkı tren katarları misali biri diğerinin ardından sırasıyla yazılıp çizildiği halde, bugün bu saat ülke genelinde birer “vatandaş” olarak illa da bu anayasayı rafa kaldıralım, yerine “yeni”sini koyalım diye kolları sıvamışsak, demek ki anayasamızın içerdiği cafcaflı maddelerle başımız pek de hoş değil! Nitekim “vatandaş” kimliğimizle kimilerimiz anayasamızın şu, kimilerimiz de bu maddelerine kafayı fena halde taktığımız için illa da anayasamızı değiştirmeyi istiyorken, ben özüm bu bapta kendi payıma boyumdan büyük bir laf ederek diyorum ki; aslında yeryüzündeki bilumum anayasal metinlerin şahını, feriştahlarını yan yana getirip, üste üste yığdığınızda, kağıt üzerinde belki kimi “mesele”leri “sözde” çözebilirsiniz ama; iş, dönüp dolaşıp eninde sonunda güncel yaşantınıza gelip dayandığında, önce birey, ardından da toplum olarak kafa yapılarınız gerçekten de “demokratik, laik, hukuk” devleti kavramıyla çelişiyorsa, ya da bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, beyinlerinizin kıvrımlarında gezinen “zihniyet”iniz hak, hukuk, adaletten yana yeterince nasibini almamışsa, alamamışsa, hatta “bencil”, “egosantrik” duyguların girdabında dolanıp duruyorsanız, o zaman suçu anayasalarda veya onda, bunda, şunda değil, bizatihi kendinizde aramanız gerekir!

Mesela “Demokratik” bir ülkede şu ya bu partinin başkanı olarak kendi seçmenlerinize kürsüden hitap ederken, ağzınızdan dökülen her kelama cevaben “Öl de ölelim! Vur de vuralım!” diye haykıran yandaşlarınızın bu tavrı karşısında “gurur” mu duymalısınız, yoksa lafta bile olsa memleketinizde böylesine çağ dışı bir zihniyetin varlığı sizi yürekten üzmeli, hatta derinden yaralamalı mıdır?

Mesela “Demokratik” bir ülkede şu ya da bu partinin başkanı veya halkın yüzde ellisine varan oy çoğunluğuyla seçilmiş bir başbakanken, kendinizce “doğru” olduğuna hükmettiğiniz veya kafanızda çizdiğiniz herhangi bir projeye sıcak bakmayan, sizin dolaylı yollarla da olsa dayatmaya çalıştığınız “yaşam tarzı”nıza aynı paralelde yaklaşmayan, şehrin göbeğinde kala kala kelaynak misali tek başına kalmış bir parkta, illa da “beton yığını” dikeceğim diye tutturmanıza demok-ratik yollarla direnen gençlere dünyayı zindan etmekle kalmayıp, aynı zamanda da “edebi” lügatçenizle  onlara yakıştırdığınız “sıfat”larla haşlamayı, paylamayı marifet sanıp, bunu da kişisel “karizma” savaşına döndürmeniz acaba gerçekten de alkışlanması gereken bir “başarı” mıdır.… Mesela yine “Demokratik” bir ülkede şu veya bu partinin genel başkanı, ya da ana muhalefet lideriyken dostlar alışverişte görsün kabilinden yerli yersiz, tutarsız duruşunuzla ortalarda gezinirken, bir taraftan “sosyal demokrat” kimliğinizle övünüp, öte taraftan miadı dolmuş bir anayasanın “ilk üç maddesi”nin asla değiştirilmeyip, hatta bunun teklif bile edilmemesini savunan maddelerine, sanki “Tanrı buyruğu”, sanki “peygamber mührü” yaklaşımıyla sahip çıkmak, acaba gerçekten de demokratik bir düşünce tarzı mıdır…

Mesela her hafta salı günleri önce kendi partinizin propagandasına soyunup, ardından da muhalif kimliğinizle “iktidar”ı, ya da iktidardaki kimliğinizle “muhalefet” cenahını eleştirmek, ilk bakışta demokrasi gereği bir davranış olsa da, bu bitip tükenmeyen, giderek dozajı artan “salı saldırıları”nın gari bıkkınlık verdiğini, üstelik güya nezaket gereği söze “sayın feşmekan” diye başlayıp, hemen akabinde de ağza alınmayacak küfür, hakaret, iftira, tehdit, şantaj ve yalan dolanlarla lebalep dolu “siyasi demeç”lerinizce “gündem” belirleyip, bunu da aynı minvalde sürdürmek gerçekten de demokratik bir “tavrı siyaset” midir, yoksa siyaset kulvarında sergilenen “rezalet”in daniskası mıdır, kim bilir…

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et