Halk ile savaşan iktidar
Fotoğraf: Envato
Başbakan, “Millete Hizmet Yolunda” adını verdiği konuşmasında, “komplo” iddialarını yineleyerek, “Cumhuriyet tarihinin en parlak, her açıdan en başarılı sonuçların elde edildiği” bir zamanda, “umutların büyüdüğü, Türkiye’nin başarılarına başarılar eklediği, rekorların kırıldığı bir dönemde”, “çok büyük bir tertibin, çok büyük bir senaryonun “ uygulamaya konduğunu ileri sürerek, uyguladığı saldırı politikalarına karşı biriken halk tepkisini, bu “tertibin” bileşeni saymaya devam edeceğini gösterdi. Sorgulanamaz ve yıkılamaz gördüğü otokratik sultasının ideolojik-psikolojik savaş aygıtı, onlarca gazete ve televizyon kanalı da bu propagandayı inandırıcı kılmak için durmaksızın yeni delil üretmeye; yaşamlarının her alanına sızan bir baskı ve şiddet sarmalına direnmek için meydanlara çıkanları “kendi ülkelerini hedef alan” bir saldırının piyonu göstermeye çalışıyorlar.
Kanıt bile gerekmez: iktidar ve rant ortakları halka karşı; Başbakanın ifadesi ile halkın yüzde ellisine; son anket sonuçlarına göre yüzde altmışına karşı savaş politikaları uyguluyor(lar). Bu en azından onların bölme hesabıyla söylenebilir olandır. İktidar, uyguladığı politikaların içeriği yönünden ise, ülke nüfusunun yüzde doksanına karşı konumdadır. Cinayet isleyen polise ikramiye verilerek teşvikçilik yapılıyor. Bu durumda ülkeye ve halkına karşı komplo, suikast ve istismar politikalarını uygulayan(lar), iktidar ve ortaklarıdır. Bunu, Türkçülük ve İslamcılık üzerinden yedeklenmeye çalışılan, ya da yedeklenmiş bulunan halk kesimlerinin çok büyük bölümü de eninde sonunda görecektir. Uygulanan, ekonomi politikanın işsizliğin, yoksulluğun azaltılmasına, sosyal hakların iyileştirilmesine, siyasal hak ve özgürlüklerin uygulanmasına, daha iyi ücret ve çalışma koşullarına, işçi ve emekçi ailelerinin daha mutlu bir yaşamına, Kürtlerin, Alevilerin, baskı altındaki diğer kesimlerin daha rahat ve özgürce yaşamalarına hizmet etmediğinin kanıtı sokaklar, grev ve gösteriler, Haziran direnişi ve onun tüm ülke ‘sathında’ yaşanmış olmasıdır. Daha büyüklerinin ve daha etkililerinin yaşanmayacağına Erdoğan dahi hükmedemez. Mursi’yi alaşağı etmek için milyonların alanlara çıktığı ülke çok uzak değil. Yeni Osmanlıcılık hevesindeki iktidar sultanı bakıp sonuçlar çıkarabilir! Brezilya’nın Türkiye’ye benzerliği üzerine de az konuşulmuyor.
AKP Genel Başkanı ve hükümetinin uyguladığı ekonomik-sosyal politika, evet, yönetici erki ve onun etrafındaki zümreyi ekonomik-sosyal statünün en üst tabakasına yükseltmiş, Karunlaşan ve her biri bir tür aile holdingi kuran yeni “elit”, devlet olanaklarını boca ettiği din istismarcısı sermaye kesimleriyle birlikte eski-klasik sermaye gruplarını da “çevirerek”, emperyalist haydutlarla “al külah ver takke” ülkeye, halka ve komşu ülkeler halklarına karşı “kumpas”ları, önceki hükümetleri de geride bırakacak bir düzeye çıkarmıştır.
“Osmanlıda oyun çoktur” diye boşuna söylenmemiştir. Başbakan, “Bu büyük devlet, büyük milletiyle birlikte her türlü saldırıyı bertaraf edecek, her türlü oyunu bozacak, art niyetli, kötü niyetli çevrelere de gereken cevabı verecek, onlardan hesap soracak güce ve iradeye ziyadesiyle sahiptir” diye söylerken, bu “oyun”culuk geleneğini sürdürmektedir. Paranın, rantın ve iktidar hırsının şekillendirdiği politik geleneğin din ile paranın bilmem kaçıncı karesini birbirleriyle çarpıp kullanarak sistemi ve onun içindeki kendi “ikbal”lerini korumak için her oyunu oynayabileceğini bir kez daha görmüş oluyoruz. Türk sağ siyaseti 1945’lerden buyana içerde ve dışarıda bir “düşman icadı”ndan medet ummuştur. Batı emperyalist burjuvazisi ve uluslararası mali sermayeden beslenmesine ve ona hizmeti “ulusal varlığı”nın ilk koşulu bilmesine rağmen, en yakın örneklerine Tekel işçileri ve Haziran 2013 Direnişi’ne karşı alınan tutumda tanık olduğumuz üzere, gerici-şoven ve faşist politikalara direnenleri; sosyal ve iktisadi taleplerin yanı sıra politik talepler ileri sürerek karanlık baskı ortamının dağıtılması için birleşenleri “din-iman yoksunu komünist”, “Türk’ün dış düşmanlarının misyonerleri” göstererek, izledikleri kirli, riyakar ve her yanıyla emekçi düşmanı politikalarını “halk için”, “millet için”, “memleket için” göstermeye çalışmıştır. Sığınılan ve güvenilen ilk şey, on yıllar boyunca sürdürülen şoven milliyetçi, din istismarcısı gerici siyasetin kitleler üzerinde yarattığı tahribat ve kitlelerin bir kesiminin, sömürücü-soyguncu bürokratik kastın ardı sıra sürüklenmesidir. Bu durumun böyle gitmeyeceği de görülmüş olduğundan, hem saldırganlıkta hem de yalanda sınır tanımazlık silah edinilmiştir. Ancak olayların akışı ve pratik mücadelenin öğreticiliği, aldananların da uyanmasını sağlayacak, gerçeklere uyanan halkın daha kapsamlı ve şiddetli tokadı zulmedenin başına tacını-tahtını yıkacaktır. Tarihin her seferinde ve denebilir ki tüm süreci boyunca gösterdiği budur. Halka karşı savaşında hiçbir iktidar –geçici süreler dışında-“payidar” olmamıştır/olamamıştır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40