10 Temmuz 2013 12:09

Dikta ve sandık

Dikta ve sandık

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Köle sahipleri için köle herhangi bir eşyadan farksızdı. Sahip ihtiyacı neyi gerektirirse o yönde kullanılan, öldürülebilir olan, hiçbir iradesi ve hakkı bulunmayan bir “eşya”! Feodal bey’in emrinde çalışan ‘serf’in toprakla birlikte alınır-satılır bir “nesne” olarak görülmesi, bir adım daha ileri sayılabilir gelişme oldu. Burjuvanın-kapitalistin ücretli “kölesi”nin öncekilerden farkı, bütün ilişkisel bağımlılıkları saklı olmak üzere, emek gücünü belirli bir değer karşılığı satma “özgürlüğü”ne sahip olmasıydı.
Genel oy hakkı toplumsal gelişmenin belirli bir tarihsel aşamasına denk geldi, ve açık ki bir ilerleme idi. Önce belirli mülkiyet sahiplerine, soylulara, “asil”lere, ayrıcalıklı özel mülk sahiplerine, “seçkin”lere, “bilge kişi”lere, eğitimli üst tabaka mensuplarına, yalnızca bu türden “özelliklere sahip” erkeklere ait olana bu ayrıcalıklı hak, sınıf mücadelelerinin ürünü olarak ve kapitalist gelişmeye de bağlı olarak genelleşerek burjuva demokrasisinin başlıca göstergelerinden biri sayılır oldu.
Genel oy hakkı ama hiçbir zaman sınıf farklılıkları ve mücadelelerinden; sömüren ve sömürülen sınıfların sahip oldukları araç ve olanaklardan, toplumsal gelişme ve bilinçli insan davranışından bağışık olmadı. Seçimler ve “sandık”, burjuva demokrasi(leri) yönünden görünürde, izlenecek politikaların, uygulanacak iktisadi-sosyal politikaların içeriğini ve sınır çizgilerini belirleyen “millet iradesi” beyanıydı. Ama hiçbir zaman ve hiçbir ülkede politika bu “irade” esas alınarak yürütülmemiştir. Toplumun sınıflara bölündüğü, sömürücü egemen sınıfın, sömürülen sınıf(lar)ı ve tüm toplumu kendi çıkarlarına uygun bir yönetim tarzı, şekli ve anlayışıyla yönettiği; buna uygun kurumlar oluşturup devlet şeklinde örgütlendiği; devleti de tüm topluma aitmiş gibi gösterip devlet gücünü toplumun üstünde keskin kılıç olarak tuttuğu koşullarda ne hak eşitliği ve iradelerin serbestçe beyanı söz konusu olabilmiştir ne de “sandık” ileri sürüldüğü gibi “iradenin serbestçe belirlendiği” bir araç olabilmiştir. Burjuvazi, özgürlük ve eşitlikten söz ettikçe, eşitsizlik ve özgürsüzlüğü kurumsallaştırmış, “Sandık” ekonomik gücü elinde tutan kesimlerin-sınıf(lar)ın çıkarlarına uygun olarak düzenlenegelmiştir. Tekellerin egemenliği altında, belirli bir kapitalist azınlık yararına düzenlenen siyasal düzenin sürüp gitmesi için yurttaşların oyuna “duyulan ihtiyaç”, yurttaşları ülkenin nasıl yönetileceğine “katılma” ve “karar verme” aldatmacası/göz boyamasıyla modern kölelik sistemine bağlı tutma amacına bağlanmıştır.
Polisi, ordusu, mahkemeleri, zindanları ve yönetici üst bürokrasisiyle toplumun üstüne çöken bir aygıtı kullananların, dönüp halk kitlelerine “Her ne yapıyorsak sizin için, sizin yararınıza” rayakarlığı ile hakları için mücadeleye kalkışan emekçilere “Size ne oluyor, durun durduğunuz yerde, yoksa başınıza geleceklerin haddini, hesabını bilemezsiniz!” tutumu, burjuva demokrasisi denen siyasal yönetim tarzının ne menem bir şey olduğunun da göstergeleri arasındadır. Tayyip Erdoğan, boşuna “Ayaklar baş olamaz!” demiyor. Tebaa anlayışı kölelik düzeninin savunucularıyla birleşiyor. Halk “ayak”, Tayyipler “baş!”. AKP’ye oy verenleri “vatandaş”, vermeyenleri “komploculara alet olanlar” sayan politika derebeylik anlayışını aşmamıştır. Grev yaparak, direnerek, alanlara çıkarak taleplerini elde etmeye çalışanları polis ve jandarma birlikleriyle zapturapt altına alanlar ve onların yönetim tarzı, siyasal anlayışı zorba tiranların yönetimiyle ayrışmamıştır. Halk iradesini “sandık”a kapatıp, halkın iradesini çok çeşitli diğer biçim ve araçlarla ortaya koymasını reddedenler halka diktatörlük dayatanlardır. Tayyip Erdoğan ve yönetimi bunu yapıyor. Erdoğan ve Hükümeti halk kitlelerinden teslim olmalarını, zorbaca yöntemleri, sömürü ve baskıyı, yasak ve hak gasplarını sessizce kabullenmelerini istiyor. Devlet olanaklarını elinde tutan AKP Hükümeti, sandık hilelerine, seçim barajı ve yasaklarına, “genel oy hakkı”nı ihlal olanaklarına “güveniyor” “Demokrasi” diye boyanan burjuva tiranlığını, burjuvazi yararına ve onun en gerici siyasal temsilcilerinin ayak oyunlarına ayarlanmış “sandık”  ile eşitliyor. İşçi ve emekçilerin iradesini, sömürü ve baskının biri ötekini aratmayan sermaye partileri eliyle sürdürülmesini meşrulaştırmanın aracı olarak kullanıla gelen “sandık”a kapatarak, baskıcı barbarca yönetimi sürdürmek istiyor.
Ama halk da yeniden ve yeni bir  yola girmiştir: Her yer direniş, her yer Taksim!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa