Mısır ordusu, Mursi yönetimine karşı başlayan yoğun protestolar sürerken askeri bir darbe ile yönetime el koydu ve Mursi’yi gözaltında tutuyor. Bütün dünyada olduğu gibi bizde de bu darbe ve onun niteliği üzerine yoğun bir tartışma sürüyor. Soruna sadece laiklik vb. açıdan bakanlar bu darbeyi meşru görüyorlar ve askeri yönetimi destekliyorlar. Daha hızlı laikçi ve ulusalcılar ise “darbe değil, devrim oldu” diyorlar ve Mısır ordusunu selamlıyorlar. Bu arada dönemi, koşulları, uygulanmak istenen politikaları bir kenara atıp, Mısır Genel Kurmay Başkanı ve darbenin lideri Sisi’yi yeni bir Nasır olarak selamlayanlar da var. Burada Nasır üzerine birkaç hatırlatmada bulunmakta yarar var. Nasır 1956-1970 arasında Mısır Cumhurbaşkanı idi. Ancak cumhurbaşkanlığına gelene kadar mücadelelerle dolu bir yaşam sürmüştü. İngiliz egemenliğine son vermek, krallık yönetimini değiştirmek amacıyla bazı subay arkadaşları ile birlikte Hür Subaylar Örgütü’nü kurmuş, 1952’de bir darbe ile iktidarı ele geçirmişlerdi. Darbe önce Necip’i devlet başkanlığına getirmiş, ordu içerisindeki iktidar mücadelesi sonucu Nasır 1954’te tüm ipleri ele almıştı.

Nasır giderek sadece Mısır’ın değil, Arap ülkelerinin liderliğini de üstlenmişti. Süveyş Kanalı’nı millileştirmiş, İsrail’e karşı savaşlara girişmiş, ülkede ulusal ekonominin inşası için çaba göstermiş, Bandung Konferansı’na katılmış, “Bağlantısızlar” diye bilinen ülkelerin Tito vb. ile etkin liderlerinden birisi olmuş, Arap Sosyalistler Birliği’ni kurmuş, gerici Arap rejimlerini devirmek isteyen güçlere yardım etmiş, Sovyetler Birliği ile de yakın ilişkiler kurmuştu. Bütün bunlar Sovyetlerin “kapitalist olmayan yoldan sosyalizme ulaşma” gibi temelsiz, yanlış teorilerine de uygundu.

Yani Nasır reformist, ilerici, yurtsever ve “sosyalist” olarak bilinen bir liderdi. Dönemin koşulları benzer bir yol tutmak isteyen “ilerici askeri darbelere ve yönetimlere” uygun bir atmosfer sunuyordu. Ama anti-Amerikan, anti-emperyalist olmak temel koşullardan biriydi. ABD ve diğer emperyalist güçler ise kendilerine kuklalık yapacak askeri darbe ve yönetimleri açıkça destekliyorlar, kitle katliamları düzenliyorlar, ülkeleri işgal ediyorlardı.

Ancak bu tür bir gelişme çizgisi izleyen ülkelerin ve onların ordularının genellikle başlarına gelen sonuç, Mısır’ın ve onun ordusunun da başına geldi. Nasır’ın Hür Subaylar Örgütü’nü kurduğu arkadaşlarından birisi olan Enver Sedat döneminde Mısır giderek ABD’ye yanaşmaya başladı ve İsrail ile utanç verici teslimiyet anlaşmalarına imza attı. Mısır ordusu adım adım ABD’nin denetimine girdi. İşte bu ordu Mübarek döneminin temel direği olurken, Mübarek’e karşı yaygın kitle gösterileri başlayınca “Mübarek’siz Mübarek yönetimi” için sahnenin önüne çıkmaya başladı. Bu “rejimi” korumak için yükselen halk hareketi karşısında Mübarek feda edildi. Ama artık Mısır’da devrim günleri başlamış, halk kendi gücünü görmüştü.

Bütün bu tarihsel ve toplumsal koşulları dikkate almadan, Müslüman Kardeşler’e karşıt olmak gibi bazı  benzerliklerden yola çıkarak general Sisi’den yeni bir Nasır çıkarmaya çalışmak sadece demagoji olacaktır. Sisi darbesi Müslüman Kardeşleri yönetimden uzaklaştırmakla birlikte, darbenin niteliği konusunda yanılsamalı bir tutum içinde bulunan kesimler olsa da darbe tüm Mısır halkına karşı yapılmıştır. Mısır halkı zaten ayaktaydı ve Mursi’nin gerici yönetiminin daha fazla direnme şansı bulunmuyordu. Ordunun halk muhalefetinin nerelere doğru ilerleyebileceğinden korku duyduğu, denetimi ele almak isteği ile harekete geçtiği çok açıktır. Muhalefetin örgütsüzlüğü  ordunun bu adımı atmasını kolaylaştırdığı da bir gerçektir.

Mısır halkının demokrasi mücadelesinin kazanımları ikinci kez ellerinden alınmaktadır. Müslüman Kardeşler Mübarek’e karşı gösterilere günlerce sonra katılmışlar, en eski ve örgütlü güç olarak etkilerini kurmakta fazla zorlanmamışlardı. Ancak yönetimleri Mısır halkı için tam bir hayal kırıklığı oldu. Mısır halkı bu süreçte MK’nın gerici yönetime karşı asla pes etmedi ve mücadele etmekten vazgeçmedi. Kitleler Tahrir Meydanı’nı yeniden doldurduklarında generaller bekledikleri zamanın geldiğine karar verdiler ve yeniden harekete geçtiler. Kurtlar sisli havayı seviyorlardı ve darbe bu koşullarda gerçekleşti. İki demokrasi mücadelesi iki farklı gaspla çalındı.

Ancak Mısır halkının demokrasi, özgürlük ve insanca bir yaşama olan özlemi çok büyük. Buna karşın darbeciler yeni anayasada şeriat hükmünün ilk madde olacağını ilan ettiler. Mübarek’in, Mursi’nin engel olamadığı bu halka Sisi’nin engel olabileceğini sanmamak gerekir. Bu süre içerisinde Müslüman Kardeşlerin de halkın özlemlerine yanıt veremedikleri ve veremeyecekleri ortaya çıkmıştır. Gelişmeler ne kadar dalgalı olursa olsun Mısır halkı bu süreçte kendi deneyimini yaşamaktadır. Bu halk henüz son sözünü söylemedi. Mısır halkının ezici çoğunluğu iki kötüden birini seçmek zorunda olmadığını, kendi kaderini kendi eline alması gerektiğini giderek daha fazla anlamaktadır. Unutmamak gerekir ki harekete geçmiş olan halklar çok çabuk öğrenir. Mısır halkının da önüne dikilen her türlü gerici barikatı yıkıp geçeceğine güvenmek gerekir. Halkın olayların gelişimini süzmek, deneyimlerinden bazı ilerletici sonuçlar çıkarmak için sadece biraz zamana ihtiyacı var. Önceleri Mısır halkının sessizliğine bakıp onu çöl kumuna benzetenler çıkmıştı. Ama çöl fırtınalarının firavunları götürdüğünü hep birlikte gördük. Er ya da geç, bu kez olacak olan da budur. Ama anlaşılan o ki, bu kez birden fazla firavun kumlara gömülecek.           

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et