23 Temmuz 2013

Yüz yıllık yanlışlık

Türkiye’de neredeyse bütün hükümetler, “tehdit” algısına dayalı siyaset biçimini değişmeyen bir gelenek olarak ülkenin önüne koydular. Son dönemin “tehdit” trendinin tepe noktasında ise Suriye’nin kuzeyindeki Rojava Kürtleri duruyor.
Aslında bu algının kökleri Cumhuriyet tarihin ilk yıllarına kadar gidiyor. Türkiye’de devlet, 1925 yılında gerçekleşmiş olan ve kendini dini motiflerle de ifade eden bir Kürt isyanı olan Şeyh Sait İsyanı’nı “dış mihrak”larla bağlantılı bir iç tehdit olarak yorumladı. Sorunun kültürel, sosyolojik, siyasi boyutları göz ardı edilerek İngiliz iş birlikçisi bir “irticai” ayaklanma yaftası yapıştırılan Şeyh Sait İsyanı’na, Türkiye solunun bazı unsurları da benzer argümanlarla yaklaşarak Türkiye solundaki ‘ulusalcı’ damarın alt yapısını oluşturdu.
Son 35 yıldır PKK deyince aynı zamanda 29. Kürt isyanından söz etmiş oluyoruz.
Şeyh Sait İsyanı’ndaki devlet refleksi; öncekilerden farklı olarak baş etmeyi başaramadığı PKK gerçekliği karşısında dünya alemi konjonktürel özelliklere göre sırarıyla “dış tehdit” çerçevesinin içine soktu. Suriye, Irak, İran, Rusya, Yunanistan ve şu ya da bu biçimdeki “destek” ya da “tavırsızlığıyla” Avrupa ülkeleri ve ABD’ye gösterilen tepkinin karşısında “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” düsturu yeniden yeniden üretildi.
Şimdi de, Kürtler açısından Batı Kürdistan’ı oluşturan Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesi (Rojava) Kürtlerinin kendi kaderlerini tayin etme isteği karşısında Türkiye’nin devlet zirvesini toplayıp, daha önce Irak Kürsdistanı karşısında gösterdiği tepkinin benzerini gösterip “kırmızı çizgi” ilan etmesi yüz yıllık yanlışlığın bitmeyen tekerrürü değilse nedir? Bu yüz yıllık yanlışlık bilinmelidir ki, Türkiye’yi yalnızlığa mahkum etmeye de adaydır. Bir devlet bulunduğu bölgede sürekli “tehdit” algıları öne sürerek, bütün komşularını “düşmanlık” sıralamasından geçirerek var olabilir mi?
Kürt sorununa dair gelişmeleri devletin ve hükümetlerin resmi şablonları ile analiz etmekten uzak duran bütün yorumcular ve köşe yazarları şu gerçeği hatırlatıyor: “Daha önce Irak’ın kuzeyindeki Kürtler için gösterilen ve tutmayan tepkinin aynısı bugün Suriye’nin kuzeyi için neden gösteriliyor?​” Soru bu kadar basit ve yalındır.
Bu sorunu tartışırken yakın tarih okumasıyla bakmak isteyenler sadece son 15 yıla göz attıklarında bu sorunun Irak somutundaki yanıtını göreceklerdir. Daha kapsamlı bir tarihsel perspektif açısından ise yüz yıllık tarihimiz fazlasıyla veri sunmaktadır. Bir başka halkın geleceğini, ancak kendi sınırlarının sığlığı içinde algılayıp tartışmak, Türkiye’nin sınır komşusu olan bütün halklar için tahammülü zor, hatta imkansız bir “hesapçı” komşu tavrından başka nedir?
Şunun görülmesi gerekiyor ki, Suriye’nin gerçekten bugüne kadar en alttakileri durumunda olan Kürtler, hak ettikleri özgür geleceklerini kurmanın heyecanını yaşarken, böylesi bir süreçte onların ‘kabusu’ olmaya çalışanlar, kendilerini onlar için ‘kapıdaki düşman’ safına da itmiş oluyorlar.
Rojava Kürtleri’nin yolu açık olsun!
Türkiye, Irak Kürlerini nasıl ki, kendi taşeronu olarak kullanmaya çalışıp, “PKK ile mücadeleye zorlama” abukluğundan uzaklaştığı oranda onlarla normal bir ilişki tutturduysa, Suriye ile de öyle olacaktır.
Bu arada Suriye’nin kuzeyindeki Rojava’da bulunan petrol kuyularının verimliliğinin ‘iştah kabartıcı’ etkisinin de bu coğrafya üzerindeki hesapları ateşlediğini atlamamak gerekiyor. Ayrı bir yazı konusu olarak detaylı tartışmayı gerektiren bu konuya şimdilik sadece vurgu yapmış olalım.
Yazıyı, yüzyıllık yanlışlığın Suriye Kürtleri karşısında tekrarlanmaması gerektiğinin altını çizerek noktalayalım.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et