1 Ağustos 2013

Demokratik hak ve özgürlükler için verilen mücadelenin “darbeye zemin hazırlamakla” suçlandığı nadir ülkelerden biriyiz. Başbakandan Hükümetin diğer yetkililerine, hükümeti destekleyen borazan medyadan, devletle ilişkili çeşitli kurumlara kadar uzanan bir cephe bu suçlamayı hükümete muhalefet eden kesimlerin üzerine fırlatıyor. Öyle ki artık Türk Dil Kurumu darbe tanımını şöyle yapar oldu: “Demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme.” Bunun anlamı şu, demokratik yollardan yararlanılarak hükümete karşı mücadele edilemez!
Kuşkusuz bu gerici anlayışa bir günde gelinmedi. AKP Hükümetinin attığı her antidemokratik adım “reform ve askeri vesayetin sonu” olarak cilalanırken, “sandıkla gelen sandıkla gider” deyimi de sürekli ön planda tutularak despotizme giden yolların taşları döşendi. Son olarak “Türk liberalizminin” -ne kadar varsa- etkili isimlerinden Atilla Yayla’da bu kervana katılanların arasında yer aldı. Yeni Şafak’ta yazmaya başlayan Yayla “Gezi’nin siyasi felsefesi: Totalitarizm” başlıklı yazısında, Gezi eylemleri ile başlayan halk hareketini “Kemalist kalkışma” olarak niteliyor.
Oysa demokratik ülkelerde her zaman sandıkla gelen sandıkla gitmez. Seçimler ve sandık olmadan demokrasinin olmayacağı doğru olsa da, böyle bir demokrasi tanımı yetersizdir. Yurttaşların söz, basın, örgütlenme, gösteri yapma özgürlükleri göz ardı ediliyorsa, ayaklar altına alınıyorsa ne kadar sık seçim yapılırsa yapılsın o ülkede demokrasiden söz edilemez. Bazı durumlarda yurttaşlar demokratik gösteri ve direnişlerle de seçimle gelmiş bir hükümeti istifaya zorlayabilir, yeni bir seçimi gündemi getirebilir, yani sandığı önüne koyabilir, ya da iş başındaki hükümet yurttaşların taleplerini dikkate alarak düzenlemeler yapmak zorunda kalabilir vb. Bu durumun son yıllarda Yunanistan ve İtalya başta olmak üzere sayılamayacak kadar çok örneği bulunmaktadır.
Üstelik bu söylediklerimiz sadece “Batı’lı demokrasilere” özgü bir durum da değildir. Demokrasiye ne kadar sahip olduğu tartışılır olsa da ülkemizde de böylesi durumlar yaşanmıştır. ANAP Hükümeti döneminde başlayan Büyük Madenci Grevi ve yürüyüşü ve ardından başlayan grevler, bu hükümetin yıkılışına giden yolu açmıştır. Bazılarının pek sevdikleri tespitle o dönemde hala “askeri vesayet rejimi” vardır ve kimsenin aklına bu grev ve gösterileri “darbeye zemin hazırlamakla” suçlamak gelmemişti.
Ama AKP Hükümeti tam tersi bir istikamette yürümektedir. Bu ülkede sendikalaşmak adeta olanaksız hale getirilmiştir. Son açıklanan istatistikler işçilerin ancak onda birden azının sendikalı olabildiğini göstermektedir. Grev yapma hakkı fiilen engellenmekte, aleni grev kırıcılığı yapılmaktadır. Basın büyük sermaye tekellerinin elindedir ve Başbakanın tek sözü gazetecilerin işsiz kalmasına yetmektedir. Yargıya talimat verilmekte, yurttaşlar muhbirliğe zorlanmakta, kitle gösterilerine sadece devlet güçleri değil, palalı, sopalı çetelerle müdahale edilmektedir. Bütün bunların üzerine yurttaşların nasıl yaşaması gerektiğine ilişkin müdahaleler gelmektedir.
AKP Hükümeti antidemokratizm yolunda öyle ilerlemektedir ki, demokrasi olmadan Kürt sorununu “çözmeyi” bile başaracağını sanmaktadır. “Çözüm sürecinde” Kürtlerin en temel demokratik hak ve özgürlüklerine ilişkin tek bir adım bile atmamaktadır. Hatta AKP Hükümeti eğer yedekleyebilirse bazı Kürt kesimlerini arkasına alarak, genel olarak Türklerin ve Kürtlerin demokrasi mücadelesini daha kolay ezebileceğini hesaplamaktadır. Ama Kürtlerin ve Türklerin ezici çoğunluğunun demokrasi ve özgürlük mücadeleleri, bu gerici hesabın gerçekleşmesini engelleyebilecek bir güçtür.
AKP Hükümeti ve Başbakan tek bir yaprağın bile kımıldamadığı bir ülke özlemi içerisindedir. Bunun için devlet güçlerinin yetersiz kaldığı yerlerde dinden etkilenmiş çevrelerin en gerici kesimlerini hareketlendirmeye çalışmaktadır. Ülkedeki demokrasi ve özgürlük mücadelesine karşı, bu ölçüde gerici kesimlerin adeta “Kanlı Pazar’da”, Sivas’ta yaptıkları işler düzeyinde mobilize olması sağlanmaya çalışılmaktadır. Kuşkusuz halkın olgunluğu ve sağduyusu buna izin vermeyecektir. Ama uyanık olmayı da elden bırakmamak gerekiyor. 

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et