Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
8 Ağustos 2013

Çözüm süreci güçlü sinyal iradeler sağlar

Haziran ayını Malazgirt, Şemdinli, Yüksekova, Hakkari, Çukurca ve Van’da, Araştırmacı Yazar Gülçiçek Günel Tekin ile birlikte verdiğimiz konferanslarla geçirdim. Bu konferansları olanaklı kılan yerel yönetim sorumlularına teşekkür ediyorum. Bu aynı zamanda, daha 1969 yılında ilk tanıştığımda aşık olduğum ve her gelişimde daha farklı bir yanını keşfettiğim bir coğrafya ile hasret geçirme anlamına geliyordu. Zap’ın deli suyu yanında, diğer çılgın çaylarla da buluşmak doyumsuz bir keyifti. Bir ucunu buzullara dayamış yaylalarda, çiçekler çılgınca farklı renklerle fışkırıp, yeşil ve mavinin en canlı tonlarıyla kucaklaşıyordu. Bu dağlar hiç zaman teslim alınamadı. Nehiri bir yeryüzü cenneti idi. Kazan Vadisi de... “Hangi alçak bu vadileri zincire vuracakmış şaşarım. Bastığın toprak nedir tanı Sadece altında yatanları değil, Üstünde çürümeye bırakılanları da hatırla Gaz salınan mağaraları Oralardaki özgürlük çocuklarını da unutma. Hepsinin o arınmış mis kokusu sinmiş yaylanın rüzgarına” *** Mamoste Gülçiçek, ana dil hakkı ve linguasid üzerine konuştu. Yani dilkırım politikaları ve sonuçları üzerine... Ben, ise dünyadaki çözüm örnekleri üzerine. Başarılı bir barış sürecinin sonuca ulaşması için en başta, çatışan iki tarafta da kararlı bir iktidarın varolması, vazgeçilmez bir şart. Bu irade aslında Kürt tarafında 1991 yılından beri mevcut. Uzatılan el hep boşta bırakıldı. Ve bunun çok ağır bedelleri oldu. Özellikle 1999 sonrası süreçte geri çekilen gerillaların açıkça kıyıma uğraması, ne savaş etiğine uyuyordu, ne ahlaka, ne de mertliğe. Devlet tarafından bu süreci götüremeyen ya da sabote eden karakterlerin hepsi şu anda tarihin çöplüğüne atılmış vaziyette. Bu kıyımları yapanların, aslında şu anda Suriye’de sivil halka karşı katliam yürüten el Nusra cephesinden ne farkı var. Son Silivri kararları ile bu kadroların, asli görevleri saydıkları askeri darbe geleneğini bile ellerine yüzlerine bulaştırdıkları görüldü. Silivri kararları, Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda ileri sürülen bahaneleri de geçersiz kıldı. Barış için iki tarafta da güçlü bir iradenin varlığının şart olduğunu anlatmıştım. Ve Güney Afrika, İrlanda ve Cezayir başarılı örneklerdi, sonuçları farklı olsa da. İlk ikisi birlikte yaşamanın devamı ile sonuçlanırken, Cezayir boşanma ile son buldu. Ama bunun sağlanmasını da, General De Gaulle gibi bir güçlü irade mümkün kıldı. Irkçı Güney Afrika beyaz yönetimi bile kendi arasından De Klerk gibi güçlü bir karakter çıkarabildi. Siyahların 25 yıldır hapiste tutulan önderi Mandela’yı saymıyorum bile. İngiltere’de güçlü irade koyan Blair gibi genç ve güçlü bir irade, İrlandalılarda ise Gerry Adams gibi karizmatik bir lider vardı. Güney Afrika gibi, Kuzey İrlanda da bir ‘iç sömürge/koloni’ olarak tanımlanıyordu. Mandela ve Öcalan gibi, Cezayirlilerin önderi Ben Bella da, gerek savaş gerekse barış döneminde hapiste idi. Ben Bella, 1955 yılında aynen Öcalan gibi uçağı havada iken kaçırılmış ve Paris’te hapishaneye dönüştürülmüş bir konağa konulmuştu. Fransa’nın efsanevi ‘kurtarıcı’ lideri, General De Gaulle Cezayir savaşının çözümsüzlüğü nedeniyle resmen bir örtülü darbe ile başa geçirilmişti 1958 yılında. Yeni anayasa ile yetkisi artan De Gaulle sonunda bu savaşın çözümsüzlüğünü görerek, 1961 yılında halkoyuna giderek Cezayirlilere ne istiyorsunuz diye sordu. 1 milyona yakın insanını özel savaş taktikleri ile yitiren Cezayirliler ise ayrılma hakkını kullandılar. O zamanlar Cezayir, bir sömürge değil, Fransa’nın ‘bölünmez bütünlüğünün’ bir parçası idi. Denizin karşı kıyısında, aynı zamanda Fransızların da yaşadığı bir vilayeti idi. Buna rağmen, De Gaulle kangrenleşen sorunu, İskender gibi çözme yoluna gitti. Çünkü bunu yapabilecek Fransa’daki tek güçlü irade idi. Fransız Ergenekon’u bu nedenle, Başkan De Gaulle yanında, Sartre gibi süreci destekleyen aydınlara suikast ve bombalama gibi girişimlerde bulundu ise de bütün bunlar aşılabildi. Filistin örneği ise başarısız bir barış süreci örneği olarak tartışılmak zorunda. *** Silivri kararları, ağır olmalarına, bir çok hukuki ilkenin çiğnenmesine karşın, aynı zamanda güçlü bir ‘iradenin’ yansıması. Artık kimse bahane ileri süremez, barış sürecinin ilerlememesi konusunda. Bu karara şu ya da bu şekilde yansıyan ‘güçlü’ irade, kalıcı bir barışın sağlanması konusunda da kendini kanıtlayabilir. Barış sürecinin ilerlememesi ise durumu 1950’ler Fransası’nın zayıf hükümetlerinin, sözde solcu partilerinin barışçıl çözüm konusunda aciz kalmasının örneğine benzetecek, çok daha ağır çatışmalı bir dönemin önünü açacaktır. Kimse lütfen olaya, basit bir seçim öncesi taktik olarak bakmasın. Bu birlikte yaşama bakımından son şansın da elden kaçırılmasına neden olacaktır. O zaman belki de 10 yıla kalmadan, Türk tarafında güçlü bir lider, Kürt halkının lideri ile birlikte Kürt halkının, Cezayir örneğinde olduğu gibi ayrılma hakkını tanıyan bir çözüm yoluna gidecektir. Önümüzdeki aylarda Türk tarafında güçlü bir lider olup olmadığının ölçütü, Kürt sorununun barışçıl çözümü doğrultusunda koyacağı irade olacaktır. Barışı yokuşa sürme yoluna gidilmesi ise sadece zayıf bir iradenin kanıtı olacaktır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et