10 Ağustos 2013

Kimi yazar tatile çıktı mı, yazmaya ara verir. Ben de Evrensel’de haftada bir yazıyorum; ama amatör yazarlardan sayıldığım için olsa gerek, tatildeyken daha bir keyif alarak yazarım. Hava çok sıcak, oradan buradan ilham getiren esinti yok, deniz önümde dingin, gözlerimi ağaçlara dikmişim, yaprak kımıldamıyor. Bir hareketsizlik hali… Hareketsizlik beynime de vurmuş, yazacak bir şeyler bulamıyorum. Kendimi düşünmeye zorluyorum, bir biyolog, bir sosyolog, bir hukukçunun ‘ırk’ ve ‘etnisite’ üzerine konuşmalarını aktarmaya çalışan bir kurguyu tasarlıyorum, olmuyor. Çünkü hukukçu ne diyeceğini bilemiyor. Hukukçu benim, ben ise şu an düşünme tembeliyim. Başbakan üç çocuk önerisini yinelemiş ve bunları millete hibe edin demiş. Millete hibe edilecek üç çocuk projesi giderek ‘milli  politikamız’ olacaksa, bizler niye sıkıntıya sokuluyoruz ki! Alırsın kadının yumurtasını ve erkeğin spermini, bunları laboratuvar ortamında birleştirirsin, oluşan embriyoyu Hindistan’da çok ucuza taşıyıcı anneliği örgütleyen şirketlerden birine gönderirsin. Taşıyıcı anne çocuğu doğurur, milletimize teslim eder. Buraya kadar kolay, ayrıntılara giremiyorum, dedim ya düşünme tembeliyim. Derken gözüm, okurum diye önüme açtığım bir kitabın alt başlığına takılıyor: ‘Olgu yoktur, olgunun farklı anlatımları, değişik yorumları vardır.’ Birileri televizyonda söylediğimi kendine göre değiştirerek aktarmış, başkaları onun aktardığını da farklı yorumlayarak beni itibarsızlaştıracağını sandıkları, anlamsız sözcüklerden oluşan  ‘fikir demetleri’ üretmişler. Davranış genetiğine girip, bu ‘fikir demetlerinin’ bir gene bağlı olarak doğuştan mı, yoksa yaşanılan kültürel çevreden sonradan mı edinilmiş bir davranışın ifadesi olduğunu tartışayım diyorum. Öfff…Ben bir şey söylemişim, bu bir olgu. Biri bu olguyu farklı anlatmış, biri bu olguyu farklı anlatanın anlattığını da bir başka yorumlayarak anlamlandırmaya kalkmış. Olgu nerede kaldı? Düşünmesi bile sıkıcı, üstelik düşünme tembeli olduğum bir anda! Demokrasi herkesin kendi kaderini dilediğince, özgürce belirleyebileceği bir yaşam biçimi mi, yoksa böyle bir yaşam biçimini olanaklı kılabilecek devlet biçimi mi? Konu derin, bir o kadar da sıkıcı; tartışabilmem için düşünmem gerekiyor. Oysa şu an düşünme tembeliyim. Deniz dingin, ağaçlarda yaprak kımıldamıyor; oradan buradan ilham getirecek bir esinti yok. İnsanı düşünme tembeli yapan bir hareketsizlik hali… Düşünme tembeliyken düşünüyormuş gibi yapıp bir şeyler yazmaya kalkmanın sonu saçmalamaktır. En iyisi, düşünme tembelliğimde herkesin ‘mübarek bayramını’ kutlayarak bir sonraki yazımın ilhamını getirecek esintiyi bekleyeyim.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et