Irak’ın işgalindeki kirli yöntemler Suriye için devrede
ABD, Irak’ı hiçbir biçimde kanıtlayamadığı “kitle imha silahlarına” sahip olduğu iddiasıyla işgal etti.
ABD’nin Irak’ın işgal sürecindeki yaklaşımı bugünkü ile paralellikler gösteriyor. ABD yönetiminin Irak’ı işgal edeceğinin açık işaretlerini vermesinden sonra 18 Kasım 2002 BM silah denetçileri “kitle imha silahları” konusunda incelemelerde bulunmak üzere Irak’a gitti. Denetçiler 3 ay süren araştırmalarının ardından hazırladıkları raporlarda, “Kitle imha silahı konusunda kanıt yok, denetimler sürmeli” dediler.
IRAK, BM KARARINA RAĞMEN İŞGAL EDİLDİ
Silah denetçilerinin başkanı Hans Blix, çalışmaları sırasında hiçbir zorlukla karşılaşmadıklarını anlattı. Uluslararası Atom Enerji Ajansı Başkanı El Baradey de, Irak’ın elinde nükleer silah bulunmadığını bildirdi ve ABD ile İngiltere’nin, Irak’ın Nijer’den uranyum satın aldığına dair öne sürdüğü kanıtların da ‘sahte’ olduğunu söyledi.
Bu tartışmanın işgal başladıktan sonra da çeşitli etkileriyle sürdüğü biliniyor. O dönemden bir haber: “Amerikan kitle imha silahı arama ekibinin başkanı David Kay istifa ederken, yerine Charles Duelfer atandı. David Kay, ‘Irak’ta silah olduğunu düşünmüyorum’ dedi.” (Hürriyet, 25.01.2004)
ABD, BM’den Irak’a müdahale için karar çıkaramamış olmasına rağmen, yani uluslararası hukukun gereklerini de tamamen çiğneyerek o bildik, “güç destekli diplomasi” işletme yöntemini devreye soktu.
Beyaz Saray, 20 Mart 2003’te yayınladığı bir bildiride 35 ülkenin işgale askeri destek verdiğini, 15 ülkenin de Irak işgaline destek verdikleri ancak isimlerinin açıklanmasını istemedikleri bildirdi. Bu tarih, Irak’a karşı başlatılan hava harekatı çerçevesinde Bağdat’ın Amerikan füzeleriyle vurulduğu tarihti aynı zamanda.
IRAK’IN KİMYASI BOZULDU
Bu işgal on yıl sürecek bir karmaşa ve çatışmanın kapısını aralarken, 100 binin üzerinde Iraklı hayatına kaybetti, 50 bin dolayında kişi de yaralandı.
BM Mülteciler Yüksek Komisyonunun (UNHCR) Eylül 2007’de yayınladığı verilere göre, işgal sürecinde 4 milyonun üzerinde Iraklı yerinden edildi. Komisyonun verilerine göre 2.5 milyon kişi Irak içinde yer değiştirirken, 2.2 milyon kişi de Ürdün, Suriye, Lübnan, Türkiye ve Mısır’a gitmek zorunda kalmıştır.
Bugün ölüm haberinin gelmediği tek bir haftanın dahi yaşanmadığı Irak artık bir kaos coğrafyasıdır.
BM’DEN ÖNCE HÜKMÜ KERRY VERDİ
Aynı emperyalist aktörler bugün de Suriye konusunda benzer bir süreç işletiyorlar. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, daha Suriye’de incelemelerine başlayan BM denetçilerinin çalışmaları sonuçlanmadan, Suriye hükümetini kendi halkına karşı kimyasal silah kullanmakla suçlaması ve delillerin de Esad yönetimi tarafından ortadan kaldırıldığını öne sürmesi, ABD’nin Irak’ta uyguladığı kirli diplomasiyi bu kez Suriye için devreye soktuğunun somut kanıtıdır. Eğer BM denetçileri Irak’takine benzer bir rapor hazırlarsa, ya da “Kimyasal silah kullanımını saptamış olsak da, kimin tarafından kullanıldığına dair somut bulgulara ulaşamadık” anlamına gelen bir açıklama yaparsa, ABD yönetimi dönüp bütün dünyaya “Biz zaten Esad yönetiminin delillerini ortadan kaldırdığını” söylemiştir diyebilecektir. BM denetçilerinin incelemeleri sürerken, en basit hukuk kuralı açısından dahil ‘yargıya müdahale’ anlamına gelebilecek bu açıklamalar boşuna yapılmıyor. Ve, ABD; Irak’ta olduğu gibi, BM onayı dışında bir koalisyon oluşturarak müdahale etmenin hazırlıklarını yapıyor.
ABD, Irak’taki tutumunu Suriye’de sürdürmek konusunda tutarlıdır. Türkiye Hükümeti ise, daha önce 1 Mart tezkeresinin reddi nedeniyle emperyalist işgale örtük olarak verdiği desteği bugün açık bir biçimde vermektedir, hatta yaklaşık 2 yıldır ABD’yi bu adımı atmaya zorlayan taraf durumundadır.
Dün geçen bir haber Beyaz Saray’ın müdahale seçeneğine angaje olduğu tezini güçlendirdi. AP haber ajansına konuşan ABD Dışişleri Bakanlığından üst düzey bir yetkili, ABD Dışişleri Müsteşarı Wendy Sherman ve ABD Şam Büyükelçisi Robert Ford’un Rus mevkidaşlarıyla yapacakları görüşmenin, ABD’nin Suriye’de kimyasal silahlar kullanıldığı iddialarına ilişkin süregelen değerlendirmeleri nedeniyle iptal edildiğini belirtti. Bunun üzerine Rusya Dışişleri Bakanı Yardımcısı Gennady Gatilov da, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “ABD’nin tek taraflı olarak erteleme kararı almasının üzücü olduğunu” ifade etti.
Washington Post’un, “üst düzey yetkililere” dayandırdığı haberinde Obama’nın Suriye’de gerçekleştirilmesini öngördüğü askeri operasyonun kapsamı ve süresi açısından “sınırlı” olmasını planladığını yazdı. Bu habere göre, askeri operasyon iki günden uzun sürmeyecek, denizden ateşlenecek füzelerle ya da uzun menzilli bombalarla gerçekleştirilecek.
TETİKÇİ VE ‘SUİKASTÇİ’ GAZETECİLER!
Türkiye medyası da dün Türkiye kamuoyunu savaşa hazırlamaya yönelik ‘askeri’ bir pozisyon almıştı. Bunu bir gün önce başlatan, Emre Uslu, önceki gün twitter hesabında şunları yazdı: “Açıkça yazıyım: Esad’a karşı ister ABD liderlik etsin ister Rusya ben bu diktatörü götürecek her yöntemi, suikast, savaş dahil destekliyorum.”
Gazetecilik açısından dibin de dibi anlamına gelen bu tutum Türkiye medyasında ilk değil. 1993 yılında Türkiye Gazetesi Muhabiri Yusuf Sancak, Sırp-Boşnak savaşında bir Sırp vurmuş ve bu haber gazetesinin sürmanşetinde, onun ağzından “Bir Sırp vurdum” başlığıyla yer almıştı.
BÖLGESEL SAVAŞ TEHLİKESİ
Suriye’ye Irak’takinin benzeri bir müdahalenin ilk etapta, İran ve Lübnan’ı doğrudan işin içine çekeceği kesindir. Ürdün de böyle bir sürecin dışında kalamaz. Hükümetin politikası sayesinde Türkiye zaten bu sürecin içinde olacaktır ve hem bölgesel ölçekte, hem de iç politikada bunun çok olumsuz sonuçları olacaktır. Rusya’nın sessiz kalması ise ‘arka bahçe’ ve bölge hegemonyası hesaplarına elveda demesi anlamına gelecektir. Zaten şu anda bile Suriye’ye saldırılarıyla gündem olan İsrail de, böylesi bir durumda daha şımarık ve pervasız olabilecektir. Bölgesel bir savaş riskini içinde barındıran bu gibi ihtimaller, ABD’nin Suriye’ye Irak’taki gibi piyadesiyle girmek yerine, Suriye yönetimini istikrarsızlaştırmaya yönelik hava saldırılarına odaklanmasını getirebilir ki, şu ana kadar yansıyan açıklamalar da bu yöndedir. Ancak bunun bile bölgesel savaş riskini içinde barındıran çok ciddi bir tehlike olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
![Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/274319.jpg)
Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi
600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.
Evrensel'i Takip Et