10 Eylül 2013

Bu haftaki köşe günümde KCK’nin “geri çekilmeyi durdurma” kararı ve olası sonuçlarını ele almayı düşünüyordum. Bu açıklama, Kürt sorununun silahların sustuğu bir ortama, çözüme yönelik sürecin devamı için son derece önemli. Ancak süreç kavramı her ne kadar güncel dengelere ve belli başlı siyasi aktörlerin tutumuna gönderme yapsa da; kökleri derinlerde olan ve pek çok kuruma sirayet etmiş bağlamlara da sahip.
Bugün bu köşede gazetemizin Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tutuklu muhabiri, sevgili dostum Hüseyin Deniz’in yaşadığı ve bana gönderdiği son mektubunda dile getirdiği bir olayı paylaşmak istiyorum. Aslında diğer Kürt meslektaşlarıyla birlikte tamamen Kürt sorunuyla ilgili çözümsüzlük politikalarının bir sonucu olarak tutuklanmış olan Hüseyin’in mektubunda anlattıkları çözümsüzlük siyasetinin cezaevi kurumu, yargı bürokrasisindeki dolayımlarını da yansıtmaktadır. Hüseyin’in anlattığı olay, tüm bunları yansıtırken bizi ‘tam Aziz Nesinlik vaka diye de düşündürten cinsten. Sözü Hüseyin’e bırakalım:
“TGS’nin bana ve diğer gazeteci arkadaşlara yollamış olduğu 5 adet TGS’ye ait bloknotlar idare tarafından, ‘kırtasiye malzemesidir, içeri alınmaz’ (sözlü söylendi) denilerek adımıza depoya kaldırıldı. Ben de Kocaeli İnfaz Hakimliğine itiraz ettim. Bu bloknotları TGS’nin üyelerine yolladığını, ticari bir durumun söz konusu olmadığını belirterek, bloknotların bana verilmesini istedim. Yanıt bu ay başında geldi, çok şaşırdım. İnfaz Hakimliğinin 18.07.2013 tarihli kararında şöyle deniyor: ‘Adı geçen tutukluya gelen not defteri incelendiğinde, not defterinin kapağında örgütsel propaganda ve örgütsel dayanışmaya yönelik resimlerin bulunduğu, sayfaları tutan aparatın plastik kaplamalı sert metal olması nedeniyle amacı dışında (kelepçe kilidi açımı, kilit açımı vb.) kullanılacağı düşünülmektedir.
Ceza İnfaz Kurumunun kantininde kırtasiye malzemelerinin satıldığı ve yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı yasal olmayan talebin reddine.’
Ben de buna karşı Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz ettim. İdarenin vermeme nedeni kırtasiye malzemesi oluşuydu. Oysa hakimlik, TGS’yi suçlu bir örgüt kapsamında değerlendiriyor. Yasayla kurulu hem de gazetecilerin haklarını savunan bir kurumu yasa dışı pozisyona koyuyor ve kendi üyeleriyle dayanışmasını suç sayıyor. Hukuk kurumu bunu yaparsa, durum vahim demektir. Kısacası bunları içeren bir itirazda bulundum, yanıt bekliyorum.”
Hüseyin ile birlikte biz de gelecek yanıtı merakla bekliyoruz.
TGS’nin bloknotlarının üzerinde, Çağlayan’da onların gazeteciliğine tanıklık ettiğimiz eylemlerden birinin görüntüsü var. Yani bir gazeteci eylemi. Bunu örgütsel propaganda olarak değerlendiren zihniyet artık herhalde çözümsüzlük siyaseti bakımından bir eşiği temsil ediyor ve onu aşmadan ileriye doğru bir adım atmak dahi zor (!)

METİN’İN ARKADAŞLARI BÖYLEDİR…

Bu arada konu gazete ve gazetecilikten açılmışken, gazetemiz Evrensel’in ve Hayat Televizyonu’nun Ankara büro muhabirleri Hasan Akbaş ve Birkan Bulut, önceki gece Tuzluçayır’daki gelişmeleri izlerken, görevleri başında polislerce darp edildiler. Polis, gazeteci olduklarını belirten muhabirlerimize ‘Biz sizin kimin muhabiri olduğunuzu biliyoruz’ ifadelerini kullandı. Polisin darp ettikten sonra serbest bıraktığı muhabirlerimizin ilk olarak oradaki bir evden Hayat Televizyonu’na görüntü geçip, halkı bilgilendirme gayreti içinde olmaları, Tuzluçayır halkının yaşadıklarını Türkiye’ye duyurmaları bir Metin Göktepe Gazeteciliği’dir. Arkadaşlarımızı darp eden polisler hakkında gerekli hukuku işlemi başlatacağımızı da burada bir daha belirtmiş olalım.


BİR HABER, BİR YAZI VE BİR AÇIKLAMA

Gazetemizin değerli yazarlarından Onur Hamzaoğlu’nun dün köşesinde “Karaburun’da Bilim Kongresi ve Gazetecilik” başlığı ile yer verdiği bazı saptamalar ve eleştiriler, bazı açıklamalar yapmamızı gerekli kılıyor.
Hocamız yazısında, şu ifadelere yer veriyor: “...Ancak, ertesi gün Evrensel gazetesinin web sayfasında gördüğümüz, “Karaburun’da yerel seçim gündemi” başlıklı haberin son bölümünde yer alan ve “Bir de oturumun kulisinden bir bilgi/tartışma aktaralım” cümlesiyle başlayan “TKP Neden Yoktu?​” alt başlığındaki haber, Kongre Düzenleme Kurulunu hayrete düşürdü. Çünkü haberde yer alan “Kongre katılımcılarına ilk gönderilen geçici programın açılış oturumunda TKP’den de bir temsilci vardı” bilgisi gerçek değildi.
Bununla birlikte, haberin devamında, TKP’nin oturumda olmamasıyla ilgili olarak ileri sürülen iki iddianın kaynağı olarak “kulislerde konuşulan”ın gösterilmesini ayrıca değerlendirmemiz gerekiyor. Daha önce de yazmıştım. Ben gazeteci değilim. Bilgi ve becerim ölçüsünde siyaseti yorumlamaya çalışıyorum. Ancak gazeteciliğin ne olmadığını bilecek bilgiye sahibim. Kulis bilgisiyle haber yapmak ancak “magazin gazeteciliği”nde olabilir. Gazetecilikte değil. Dilerim bundan sonra böyle bir tutumla karşılaşmayız.”
Hocamızın yazısında vurgu yaptığı “TKP neden yoktu” başlığını taşıyan bölümün yer aldığı haber Evrensel’in internet sitesinde 4 Eylül 2013 tarihinde yer aldı. Bölüm aynen şöyle:
“Bir de oturumun kulisinden bir bilgi/tartışma aktaralım: Kongre katılımcılarına ilk gönderilen geçici programın açılış oturumunda TKP’den de bir temsilci vardı. Ama hem son programda hem bizzat görüldüğü üzere yapılan oturumda TKP temsilcisi yer almadı. Bu da doğal olarak merak edildi. Kulislerde konuşulan ise TKP’den “HDK’nin olduğu yerde biz olmayız” yanıtının geldiğiydi. Diğer bir iddia ise, “Kongrede TKP’nin tutumunun fazlaca tartışılabileceği kaygısı.”
Bu bölüm, haberi yapan muhabirimizin düzenleme kurulu üyeleriyle ve çeşitli düzeylerdeki katılımcılarla görüşmeleri sonucunda edindiği bilgiler sonucu yazdığı bir bölümdür ve muhabirimizin de bildirdiği üzere tamamen güvenilir kaynaklara dayanmaktadır.
Onur Hocamızın yazısında yer alan, “Kongre katılımcılarına ilk gönderilen geçici programın açılış oturumunda TKP’den de bir temsilci vardı” bilgisi gerçek değildi” cümlesine ilişkin olarak da şu bilgilendirmeyi yapmak gerekiyor.
Katılımcılara ‘Karaburun Kongre Daveti’ olarak 13 Nisan 2013 tarihinde gönderilen bilgi notunda TKP temsilcisi olarak Kemal Okuyan’ın adı da konuşmacılar arasında yer almaktadır. Muhabirimiz haber oluştururken kendisine ulaşan bu bilgiden hareket etmiştir. Ancak muhabirimiz bu davet bilgisini haberinde “geçici program” olarak yazmıştır. Bu ifadelendirme bir hatadır, ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi ‘hayali’ ya da ‘kurgusal’ değildir. Haber zaten TKP’den de bir temsilcisinin çağrılması ve gelmemesi bilgisi üzerine kurulmuştur.
Hocamızın “Kulis bilgisiyle haber yapmak ancak “magazin gazeteciliği”nde olabilir” değerlendirmesi ise, gazetecilik açısından doğru olmayan bir genellemedir. Gerek Ankara politika, parlamento muhabirliği, gerekse de gazeteciliğin çeşitli alanlarında kulis bilgilerine her gün binlerce kez başvurulmaktadır ve burada aslolan da bilginin güvenilir kaynaklara dayalı olması, gerçeği yansıtmasıdır. Bu haberde de, habere konu bilgiyi muhabirimizde paylaşanların kişiler açısından bir güvenirlik sorunu yoktur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et