28 Şubat
28 Şubat süreci, bu sürece ilişkin açılan dava gündemde önemli bir yer tutuyor. Yazılıyor, konuşuluyor, o süreçte sessiz kalan, yazmaya ve konuşmaya çekinen, korkan, sinen birçok kişi şimdilerde kahramanlık öyküleri anlatıyor; o günlerin gerçek mağdurlarının önüne geçmiş, korkaklıklarının, sinmişliklerinin ezikliğini intikam duygularının çığırtkanlığında gidermeye çalışıyorlar.
Tanklar Sincan Caddeleri’nde gövde gösterisindeyken ben İstanbul Barosu Başkanıydım. Baro Yönetim Kurulu üyeleri büyük çoğunlukla sürece karşı çıktık; Televizyon kanallarında sürecin görünen uygulamalarını eleştirdik, hukuksuzluğu gözler önüne sermeye çalıştık. Bu nedenle tepki çektik, eleştirildik.
Son günlerde, o dönemde başbakan olan Necmettin Erbakan’ın MGK’nin kendisinden alınmasını istediği kararlara direndiğini vurgulayan cesaret övgüleri anlatılır oldu. Erbakan’ın neye, nasıl direndiğini bilemem. Bildiğim, Erbakan hükümetinin kendisine dayatılan ‘Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi Yönetmeliği’ni’ 1997 yılında yürürlüğe sokmuş olmasıdır. Bu Yönetmelik, özellikle terör-kanunsuz grev, iş bırakma-mezhep, irtica olayları gibi toplumsal olaylarda müdahale ve mücadele amacıyla TSK’ye en ücra köylere kadar sivil örgütlenme yolunu açmıştır. Kurulduğunda merkez başbakanın, yani Erbakan’ın bile giremediği, denetleyemediği Genelkurmay binasındaki bir bölümden yönetiliyordu ve o günün en ileri teknolojisiyle donatılmıştı.
İstanbul Barosu olarak Danıştayda yönetmeliğin iptali için dava açtık. En güçlü hukuki gerekçemiz, yönetmeliğin dayandığı bir kanunun bulunmamasıydı. Başbakanlık dava dilekçemize verdiği yanıtta ‘Yönetmeliğin kanuni dayanağının NATO sözleşmesi olduğunu’ belirtti. Belirtilen dayanak bir uluslararası sözleşmenin (kanunun değil) 2. Dünya Savaşı sonrası Gladyo örgütlenmelerini öngören düzenlemesiydi. Danıştay Genel Kurulu davanın esasına girmedi, İstanbul Barosunun bu davayı açmakta menfaati olmadığı gerekçesiyle istemi usul açısından reddetti. Beş yargıç, iddiaların son derece ciddi olduğunu, bu davayı açmakta Baronun menfaati bulunduğunu belirterek karşı oy kullandı. Bir bakan televizyonda ‘Kriz Yönetim Merkezinin karar mekanizmasında sivillerin askerlere oranla sayıca daha fazla olduğunu’ belirtti ve böylece ‘sivilleşmeye adım atıldığını’ söyleyerek yönetmeliği savundu. Yönetmelik bakanlar kurulu kararıyla yürürlüğe konulmuştu, bakanlar kurulu kararıyla yürürlükten kaldırılabilirdi. Bugüne kadar hiçbir hükümet bu yönetmeliği yürürlükten kaldırmadı. Yönetmelik hala yürürlükte.
28 Şubat mağdurlarının mağduriyetinde bu yönetmelik uygulamalarının önemli yeri var. Onların yerini şimdilerde, belki de, yeni mağdurlar dolduruyor. Ama bugünün, eskinin ezik sinmiş kahramanları NATO Sözleşmesi’nin Gladyo örgütlenmesini öngören düzenlemesini, kendilerine dokunmuyor sanmalarından olsa gerek, sorgulamıyorlar bile.
Bu yönetmeliğin süreç içinde nasıl uygulandığını, hangi sivillerin hangi yapılar içinde örgütlendirildiğini, bütçesinin ne olduğunu ve nereden karşılandığını, kimlere ne gibi ödemelerin yapıldığını, yönetmeliğe dayalı o günkü ve bugünkü faaliyetleri irdelemeden, sonuçları o dönemin gerçek mağdurlarına ve bizlere açıklamadan, Erbakan’ın direniş öykülerini dile getirmekle o dönemi tam aydınlığa kavuşturmak olası değildir.
O dönemin korkmuş, sinmiş eziklerinin kahramanlık öyküleriyle intikam peşinde koşmalarını yüzümü buruşturarak izlemek bile bana üzüntü veriyor.
Evrensel'i Takip Et