Paketlenen demokrasi, inadına barış...

 

Paketlemek fiilinin sözlük anlamlarına bakınca şunlar gözüme çarptı: 

1) Bir veya birkaç şeyi kağıda sararak, kutuya koyarak bağlamak, 

2) Yakalamak, ele geçirmek, derdest etmek, 

     3) Argoda birini baştan savmak, atlatmak (www.turkcebilgi.com). 

Aylardır özenle reklamı yapılan ve geniş toplum kesimlerinin beklentisini yükselten meşhur ‘demokratikleşme paketi’ gerçekte var olan demokrasi kırıntılarını da paketleme girişimi olmasın sakın?

Orantısız güç kullanmayı eleştiren akademisyenlere “dağa çıkın” diyen ‘rektör’ler, cemevi isteyenlere “Müslümansanız camiye gelin” diyen ‘politikacı’lar, “Cemevleri teröristlerin merkezi olmamalı” diyen ‘yazar-vekil’ler, devlet dersinde katledildiği kanıtlanan Ali İsmail ile ilgili haber takibi yapan bir gazeteci için “Oğlum İsmail, yine rahat durmuyorsun” diye mail atan ‘vali’ler, muhalif akademisyenlerin odalarının kapısını kırıp eşyalarını dışarı attıran ‘dekan’lar, toplumsal gerilimi ve kutuplaşmayı hızlandıran ‘yönetici-toplum mühendisleri’ ile övünen bir zihniyet demokrasi ve barışı tesis edebilir mi sizce?

Anlaşılan odur ki kutuplaşma ve gerilim üzerine inşa edilen bir yöntem sürdürülerek gelecek seçim(ler)i kazanmaya ve çoğunluğun azınlık üzerindeki egemenliğini pekiştirmeye yönelik bir genel hedef söz konusu. Bu hedefe giden yolda her yol mubah olarak görülmektedir. “Benim katilim, benim tecavüzcüm, benim çetem, benim hırsızım, benim çevre düşmanım, benim rantiyecim iyidir” şeklinde bir ‘akıl’la hareket edilmektedir. Buna karşı çıkanlar ‘darbecidir, bölücüdür, teröristtir ve hatta düşmandır’ diye kara propaganda yapılmaktadır.

Tüm bu gayretlere rağmen iç karışıklık yaratamayınca, diğer deyişle tüm devlet imkanlarının seferber edilmesine rağmen yandaşlar sokağa dökülemeyince çareyi polis devletine gidişatı hızlandırmakta bulmak neyin işaretidir? Demokrasiyi paketlemek yerine toplumda var olan görüş birliği üzerinden demokratik bir anayasa yaparak barış, adalet ve özgürlük gibi sağlam ayaklar üzerinde duran sağlıklı bir toplumsal yapı oluşturmak çok daha iyi ve akılcı bir çözümdür oysa.

Darbecilerin yaptığı anayasaya sarılarak en küçük bir muhalefeti darbecilikle suçlayıp yıllarca esir almanın akla uyan bir tarafı yoktur. Yıllarca mağdur edebiyatı yapacaksın, iktidara gelince de mağdurun zalimi olup ‘Zulümlerden zulüm beğenin’ diye dayatacaksın. Bu zihniyet demokratikleşmeyi sağlayamaz ve çözüm üretemez. 

‘Açılım’ ile ‘barış ve çözüm süreci’nin sonuçları ortada duruyor! Bu yöndeki eğilim belliyken Kürtçeyi seçmeli ders haline getirmek Kürtlere ağır bir hakarettir bence. Alevileri, kurtulmak istenilen evlat misali cami avlusuna terk etmek de Alevilere yönelik ağır bir hakarettir. Kürtler ve Alevilerin tüm demokratik talepleri açık ve net şekilde dillendirilmiştir. Buna rağmen ‘dediğim dedik, çaldığım düdük’ politikasında ısrar neyin nesidir? Bunu dayatanların tabanı bu politikalardan gerçekten hoşnut mudur? 

İktidarın ömrünü uzatma ve türedi zenginlerin hırsı uğruna kutuplaşmayı arttırmak, yerüstü ve yer altı kaynaklarını talan etmek, eğitim-öğretimi yaz boz tahtasına çevirmek, temel bilimleri dışarlamak, kendi vatandaşına temel insan haklarını çok görmek, barışçıl gösterilere orantısız güçle müdahale etmek, demokrasi yerine polis devletini tesis etmek sadece ve sadece sorunları/kirleri halının altına süpürmeye hizmet eder. Unutmayalım; Demokrasi azınlık haklarının garantiye alındığı rejimdir. Güçlü olanın hukukunun geçerli olduğu darbe anayasası esaslı rejimin adı demokrasi olamaz.

Evrensel'i Takip Et