Kozmetik paket meselesi (2)

Kirvem,
Ülkenin bilumum meselelerinin köküne önce kibrit suyu, ardından da tuz ruhu döktükten sonra, hemen akabinde de vatandaş olarak hepimizi düzlüğe çıkaracağını dört gözle beklediğimiz “torba”, ya da nam-ı diğeriyle “paket” nihayet açıldı; muhteviyatı etrafa çarşaf misali saçıldı.
Tam da şu mübarek bayram arifesinde milletçe, hani nasıl derler “anca beraber, kanca beraber” gerçekten de “bayram” etmemiz gerekirken, paketin  içeriğiyle ilgili kimi “vatandaş”larımızın hevesleri kursaklarında “düğüm”lenip kalırken, buna mukabil kimi yurttaşlarımız da, özellikle “türban” konusunda  belki de umduklarından çok daha fazlasını buldukları için, kendilerince sevinip “düğün” yaptılar, yapıyorlar…
“Demokratikleşme paketi”nden çıkan maddeler karşısında halkımızın bir kısmı tef çalıp düğün bayram ederken, bir kısmı da ahlayıp vahlayıp “kader”ine, kem “talih”ine küsüp, dahası da tıpkı “Ağustosta suya girsem balta kesmez buz olur!” türküsünü çaresizce çığırıp duruyorsa; demek ki, başımızın başı muhterem efendimizin hemen her vesileyle “yetmiş altı milyonun başbakanı” olduğunu söyleyip, bunu da meydanlarda, ekranlarda dillendirmesi sadece lafügüzaf!
 “Usta”mızın direktifiyle ve de kapalı kapılar ardında alay alay danışmanlarla hazırlanıp piyasaya  sürülen bu “kozmetik paket”, uzun uzadıya açıldı, açılıyor, açılacak tekerlemesiyle nihayet piyasaya çıkar çıkmaz milletçe hepimizi sarıp sarmalayıp, hatta hoş “rahiya”sıyla, mest edici nefis kokularıyla efsunlayacağını umut ettik ama, ne yazık ki no!
Olmadı! Zira, bu kozmetik paket kimilerimize cömertçe “gül suyu”, bol keseden “hacı yağı” ikram ederken,  beri yandan kimilerimize de, ne hikmetse hayli cimrice davranıp hani nerdeyse “zırnık” bile koklatmadı ka yavrum!
Mesela Alevilerin yıllardan beri kendi inançlarıyla ilgili meselelerine “teğet” bile geçilmeyip, hesapça bir başka pakete “ciro” edilip, kısacası belki de “çıkmaz ayın son çarşambası”na  ertelenirken, öte taraftan da Kürtlerin ağzına çalınan ne?..
Bir parmak bal!
Yıllar yılı ana dillerini konuştuklarında dillerine acı biber “isot” sürüldüğü için ağızları yanan, sırf bu yüzden ister istemez sanki dilsiz “lal” kesilen Kürtler, hepimizin çok iyi bildiği sayısız badireler atlattıktan sonra, şimdilerde kendi ana dillerinin de eğitim dili olmasını isterken, böyle bir talebin ülkeyi “parça pinçik böleceğini”, dolayısıyla böylesine bir “sevda” yerine, şimdilik özel okullarla ya da seçmeli derslerle yetinmelerini buyuran resmi “irade”, bu değişmeyen, anayasa metni gibi neredeyse değiştirilmesi dahi teklif edilmeycek kadar kutsal olan “milli hassasiyet” yaklaşımı, bu tutumuyla Kürtlerin “lal” olan dillerine, “demokratikleşme paketi” adı altında bir kaşık “bal” çalarken, aslında farkında olmadan, hani mil pardon amiyane deyimiyle bir çuval inciri de berbat mı etti ne!
Nitekim Osmanlı’nın ardından kurulan “ulus devlet”imizin en babayani  “asli usur” larından birinin Kürtler olduğunu hemen her fırsatta yemin billahla dillendiren “resmi ağızlar”ın bu “fantastik” söylemlerini bir tarafa dehledikten sonra bir gıdım daha da ileri gidip, bunu da, bir zamanlar futbol sahalarında  top peşinde koşuşturan başımızın başının çok iyi bildiği deyimle söylemek gerekirse, kozmetik paketin açılmasıyla Kürtlerin asli unsurluk “masal”ı bu vesileyle sadece sona ermedi; resmen “küme” düştü!
Öyleyse?..
Öyleyse, devam edeceğiz Kirvem!

Evrensel'i Takip Et