Kozmetik paket meselesi (4)
Kirvem,
Senin de bildiğin gibi Osmanlı’nın ardından “kanla, irfanla” kurduğumuz cumhuriyetimizin daha başından itibaren temel felsefesi olan “tek”leştirici bir kafa yapısıyla sabah-akşam “birlik ve beraberlik” ten yana dem vururken, bunu da, özellikle “milli eğitim” politikalarıyla gerçekleştirmeye çalıştık…
Nitekim geçtiğimiz günlerde “demokratikleşme” adı altında açılan “paket”in içinden çıkan ve özüme kalırsa elle tutulur, gözle görünür nerdeyse tek maddesini teşkil eden “andımız”ın kaldırılması, ülke genelinde nesiller boyu süregelen bu milli eğitim politikalarının, bu tekçi, dışlayıcı, ötekileştirici zihniyetin gari “iflas” ettiğinin bir bakıma sanki kanıtı mı oldu ne!
Yıllar yılı bu ülkede yaşayan tüm “vatandaş”ların anayasa muci-bince Türk olduğuna dair verilen “hüküm”, bu “yemin”, bu “andımız” faslının yer ile yeksan edilmesinin hemen akabinde bizler, yani bu memleketin “yurttaş”ları bundan kellim gari eskisi gibi toptan “Türk” değil de, tam aksine “perakende” hesabıyla gari kimilerimiz Kürt, Laz, Çerkes, Alevi, Ermeni, Süryani falan feşmekan bireyler olarak gerçekten de aslımıza “rücu” edip, böylece elimizden zorla alınan, gasbedilen esas kimliklerimize mi kavuştuk?
No!
No! Çünkü “apolet”li Anayasamızın, yazıyla altmış altı, rakamla 66. maddesi mucibince, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükmünü peşinen içeren, bunu da kayıtsız şartsız dayatan bu emri, tıpkı kapı tokmağı gibi parıldayan bu maddesi bugün bu saat hâlâ yürürlükteyken, beri taraftan hesapça demokratikleşme adına açılan paketten andımızın kaldırılmasıyla ilgili atılan bu adım, yine özüme kalırsa sadece ve sadece dostlar alışverişte görsün hesabıyla bir göz boyama, ya da hafif yollu “kozmetik” bir rötuştur!
Evet! Kozmetik bir rötuştur; zira “başlangıç “ bölümünden itibaren ardından gelen neredeyse tüm maddelerinde direkt ya da dolaylı yollarla İttihatçı, tekçi zihniyetin dillendirildiği bu anayasanın tamamen değiştirilmesi için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını günde beş vakit vurgulayıp, hatta bu bapta “andımız” misali yemin billah eden bilumum yetkili “dil”ler, bunca zaman “yeni” bir anayasa yapmayı beceremedikleri gibi, iktidarıyla, muhalefetiyle sanki söz birliği etmişçesine topu birbirlerine “usta”ca, “acemi”ce paslayıp, aynı kısır döngü, aynı fasit daire içinde çalımlarla zamanı, hani mil pardon piç edip, sonra da sözüm ona “demokratikleşme paket”lerinden medet ummak acaba “zaman” denen ve kuş misali elden uçup gittikten sonra bir daha geri gelmeyen kavramın bizatihi kendisine ihanet değil midir?
Nitekim bir aralar ülkemizde “moda” halini alan, şu bildik “açılım”lar furyasıyla yatıp kalkarken, aynı zamanda da Kürt, Ermeni, Alevi, Roman falan feşmekan adlar altındaki bu açılımlarla hesapça hepsi de birbirinden “değerli”, hepsi de “birinci sınıf” olan bu vatandaşlarımızın köşe bucakta kalmış, veya kendi “kader”lerine terk edilmekle kalmayıp, keza çoğunlukla da “inkar” edilmiş kimi meselelerine sözde çözüm üretmeye, bunu da hak, adalet, hukuk çerçevesinde ele alıp halletmeye güya soyunduk ama, nafile!
İşte mal yine haraç mezat meydanda! Dön baba dönelim hacılara gidelim misali aynı filmi tekraren geriye sardığımız şu günlerde “nafile” yere akıp giden zamanın ardından boşa kürek çektiğimizi galiba anlamış olacağız ki, bu kez de geride bıraktığımız “açılımlar masalı”nın yerine, silbaştan piyasaya sürdüğümüz bu “kozmetik paket”in de, cafcaflı laflarla süslü içeriğine bakılırsa, görünen o ki, ülkemizin demokratikleşmesine sunacağı “katkı payı”, kadevesi, matrahı, ıvırı zıvırı da dahil, sadece “hikaye!”
Ancak yine de hani nasıl derler, yiğidi öldürüp hakkını vermek gerekirse; diyeceğim o ki, ortaya saçılan bu kozmetik paketin gölgesinde hafif yollu da olsa yeşeren kimi uygulamalar da öyle kolay kolay yabana atılacak cinsten değil…
Mesela daha düne kadar tıpkı “kuş” mu, yoksa “devekuşu” mu misali haklarında bir türlü karar kılınmayan bu diyarların en kadim halklarından biri olan Süryaniler, ne “tür” bir “vatandaş”, ya da hangi kıratta “yurttaş” olduklarını bu paket sayesinde galiba az-çok çakozlayıp, bundan kellim kendi ana dillerinde okul açabileceklerini öğrenince düğün bayram ediyorlar ama, geride kalan diğer, “perakende” vatandaşların hali, ahvali ne olacak, bunu da konuşacağız Kirvem!
Evrensel'i Takip Et