Hakemin saati
Futbol eninde sonunda bir hakem sporu. Bugüne dek denmediyse ben diyebilirim. Örneğimiz çok taze. 18 Ekim 2013’te Bundesliga’da oynanan Hoffenheim-Bayer Leverkusen maçında Leverkusen’in ikinci golü, videolardan açıkça görüldü ki gol değildi. Direğin arkasından, yırtık filelerin içinden geçen top kalenin içine düştü. Hakem golü verdi ve federasyon Hoffenheim’in sonrasındaki itirazını geçerli bulmadı. Takdir hatası sayıldı. Mevcut kural muhtemelen golün verilmesini emrediyor ama akıl ve vicdan bu golün geçerli sayılması karşısında donup kalıyor.
Hakemin takdir hakkı sonsuzdur futbolda. Oyunun tek amacı gol dahi hakem takdiriyle yoktan var edilebiliyor. Hadi bunun istisna olduğunu düşünelim. 40 yılda bir denk gelir Hoffenheim’ın rastladığı talihsizlik. Ancak tamamen hakem takdirindeki kart cezaları, çizgi ihlalleri, ofsaytlar, pek nadir kullanılan 6 saniye kuralı ve oyun süresi oyunun kaderini neredeyse her maçta değiştiriyor. Süreye dair hakemin iki kronometresinden başka ölçüm yok. Son yıllarda adapte edilen ek süre tabelası hakemin sonsuz yetkilerine şeffaflık getirmeyi hedeflese de değişen bir şey yok. Stadyumda skorbord 90:00’da duruyor. Hakem uzatmayı vaat ettiği (diyelim ki) +4 dakikayı isterse 03:50 oynatıyor, isterse 04:50. Skorborddan durumu tespit edemeyen, son dakika heyecanındaki taraftar anlık tepki gösteremiyor. Gösterse dahi umursayan yok. TV’den hakemin geç yahut erken bitirdiği tespit edilse, takdir hakkı denip geçiliyor.
Arséne Wenger 2009’da başkaldırmıştı hakemlerin uzatma konusundaki takdirine. Manchester’ın 90 ve sonrasında kazandığı gollerin artması üzerine;
“Uzatmalar sürerken de hakem, ek bir uzatma süresine kanaat getirebilir. Hakemin bu takdiri verebilecek yetkide olması gerekir. Öte yandan kurallar daha iyi açıklanmalı, çünkü kimse bu sürenin neden uzatıldığını bilmiyor. Hakemlere güvenmeli ama onların da kararlarını neye dayanarak aldığını bilmeliyiz” demişti.
Kitap; uzatmaya tabi olan süreleri sakatlık, oyuncu değişiklikleri, oyunun gerilim ya da sahaya girenler nedeniyle durması olarak tanımlıyor. Ama tümü gri ve tanımı belirsiz bir alan içinde. Hakem ne kadar uygun görürse. Top saha dışına çıkmışken ya da oyun serbest vuruş için kesilmişken, topu oyuna sokma süresi kayıp zaman sayılmıyor. Ancak ısrarlı bir şekilde topu oyuna geç sokan oyuncu kartla cezalandırılıyor. 2010-2011 Premier Lig maçlarını analiz eden araştırmada topun oyunda olduğu süre 44 ila 66 dakika arası ölçülmüş, ortalama da 55 dakika gibi bir sonuç vermiş.
(http://www.soccermetrics.net/team-performance/effective-time-in-football) Topun oyunda en az kaldığı ve en çok kaldığı örnekler arasında yüzde 50 fark var! Hakem takdiri oyunun kemiksiz süresini yüzde 50 değiştirebiliyor. Mevzu kritik.
Her sporda oyunun sonuna doğru skor ihtimali artıyor. Kazanmanın heyecanı. Mesela önde gelen 6 ligin 5 yıldaki gollerine bakılınca, 28404 golün 4845’i son 10 dakikada atılmış. Maçın diğer 10 dakikalık dilimlerinin en az yüzde 60 daha fazlası. Zaten son dakikalarda gol eğilimi yüksekken, uzatmalarda ihtimal iyice artıyor. 12 farklı ligden 2006-2011 yılları arası rast gele seçilen 500 maçın 70’inde 90. dakika ve sonrasında gol olmuş. Bu maçların 28’inde ise puan paylaşımı el değiştirmiş. (Beraberlikten galibiyete ya da tam tersi) Bu maçlar arasında olmasa da, 91 ve 93’te gelen iki golle Şampiyonlar Ligi galibinin değiştiği 1999 Bayern Münich-Manchester United finalini anmanın tam sırası.Uzun dönemli bu analize bakınca tamamen hakem takdirinde olan düdüğü üfleme anı maçların yüzde 6’sında puan dağılımını, yüzde 14’ünde skoru değiştirmiş.
Şeffaf olsun istediğimiz futbolun büyük bir gizemi hakem kronometresinde gizli. Futbolu yönetenler, daha adil bir oyun istiyorsa 4. hakemi daha efektif kullanıp uzatma sürelerini gözlenebilir hale getirmenin yolunu aramalı. ‘Futbol 90 dakikadır’ klişesini yıkma pahasına, futbolu topun net olarak oyunda kaldığı 60 dakika olarak düzenlemeyi dahi düşünmeli. Basketboldaki son saniye basketleri kadar şık son saniye golleri izlemek de kısa maçın kârı olur.
Evrensel'i Takip Et