Erdoğan demiş ki!
Fotoğraf: Envato
Başbakan Erdoğan, partisinin Kızılcahamam’daki toplantısında yine esip gürlemiş ve hedefe koyduğu kişi, grup ve partileri küfrün bin türüyle haklarken, başka şeylerin yanı sıra, “.. Yani alçakların, şerefsizlerin cesareti kadar namusluların eğer cesareti olmazsa, o zaman kaybederiz. Bunu hiçbir zaman unutmayacağız. ..” diye haykırarak, “Rüzgarın esmesini bekleyerek hiçbir şey olmaz. Ortaya çıkan her sorunu anında sahiplenmek, çözmek, müdahale etmek zorundayız. Bu coğrafyada öyle medeniyetler inşa edildi ki, tarih böyle bir mimari, estetik ve incelik görmedi. Rehavet, gevşeme, ihmal, özellikle de korkaklık tüm kazanımları bir anda kül edebilir. Hepimiz hak, hukuk, demokrasi için cesur olacağız.” dedi.
Her ne kadar, düşman olarak gördüğünü saklamadığı İ. İnönü’nün bir sözünü değiştirerek tekrarlamış olsa da, Başbakanın hakkı var: “alçakların, şerefsizlerin cesareti kadar namusluların eğer cesareti olmazsa,..” şerefliler kaybederler! “Bunu -evet- hiçbir zaman” unutmamak gerekir!
Burada sorun “alçakların ve şerefsizlerin” kimliğinin doğru belirlenmesidir. Başbakanın açıklamasında hedef alınanlara bakıldığında onun, iktidarına karşı hak mücadelesi yürüten herkesi “Alçaklık ve şerefsizlik” ile itham ettiği görülüyor. Oysa aynı kişi örneğin Suriye’de, yaşanmasında kendisi ve Hükümetinin büyük rol oynadığı “zulüm” nedeniyle Esad’ı suçlarken, “zalim’e karşı susan dilsiz şeytandır” demekten; Alevi-Şii kitlelerin hassasiyetleriyle oynamaktan, Hz. Hüseyin ve Kerbela olayını istismar etmekten geri kalmıyor. Başbakanın tarif ve tanımlamasında, insanın insan tarafından-burada işçi sınıfı ve emekçilerin sermaye (burjuvazi ve emperyalizm) tarafından sömürülmesine karşı çıkmak, eşitsizlik, özgürsüzlük ve hak yoksunluklarının son bulmasını istemek “şerefsizlik” ile eş değer bir şey oluyor! İşçi ve emekçiler başta olmak üzere insan soyunun sömürülmeden ve hiçbir ayrıma tabi tutulmadan, kimse tarafından baskı ve boyunduruk altına alınmaksızın yaşaması için mücadele etmek “bölücülük, terörizm ve alçaklık” oluyor!
Başbakanın tanımlamasında ciddi boşluklar bulunuyor: örneğin ağır çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi, daha iyi ücret, daha kısa süreli iş günü, sağlık, eğitim, konut hakkı, ana dilinde eğitim, dinsel, mezhepsel, etnik farklılıkların olmaması, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tesisi, siyasal baskı ve yasakların ortadan kaldırılması için mücadele edenlere karşı baskı, yıldırma, saldırı, polis şiddeti, işkence, hukuksal engeller bu tanımlamanın neresinde duruyor? Bizce yanıtı açık olan bu sorunun muhatabı kaçınılmazlıkla hakim sınıf ve güçler ile temsilcileridir. Genç insanları kurşunlayarak ya da “punduna getirip” bir kuytuda sopalarla, dipçiklerle öldüren polislerin “kahramanlığı” nerede duruyor? Demokratik hak mücadelesini “dinsizlerin, Ermenilerin, sarhoşların işi” sayanları “şeref” kavramı ile yan yana getirmek mümkün mü örneğin? Kürtlerin arasına beton duvarlar, mayınlı tarlalar, tel örgüler koyarak “yenme”ye çalışmak ile şereflilik arasındaki ilişki nedir? Amerikan emperyalistlerine ve NATO kuvvetlerine ülke topraklarını teslim edenlere ne diyeceğiz? Amerikan çıkarlarına sadakati “hür dünya ile birlikte olma” adına 70 yıla yakın süredir devam ettirenleri nasıl tanımlamak gerekir? Bu ve bunun gibi nice soru yanıtlanmalıdır.
Buna rağmen Erdoğan’ın hakkını teslim etmek gerekir: zalimlerin, sömürücülerin “şerefsizliği ve namussuzluğu” karşısında cesaretle dikilmeden ve onları temsilcisi oldukları sistem ile birlikte yer ile yeksan etmek için cesurca mücadele edilmeden ne hak kazanılır, ne de insan soyunun daha iyi yaşamı yönünde ilerlenebilir. Bir şey daha var: “Rüzgarın esmesini bekleyerek hiçbir şey olmaz. Ortaya çıkan her sorunu anında sahiplenmek, çözmek, müdahale etmek zorundayız.... Hepimiz hak, hukuk, demokrasi için cesur olacağız.”
Eklenecek şudur: alçaklığa-ki kaynağı sömürü düzenidir-karşı mücadelede cesaret en çok da sosyalistler, devrimciler, hak-özgürlük mücadelesi içindeki insanlar için geçerlidir. İnsan eyleyen ve değiştirendir. Rüzgarı beklemekle ömür tüketilmez. Bize yakışan onurlu bir yaşam için cesaretle mücadeleyi daha ileriden örmek; örgütlü kitlelerin gücüyle sömürü dünyasının değiştirilmesi için bütün alçaklık, ikiyüzlülük ve şerefsizlikleri kaynağıyla birlikte tarihin çöplüğüne gömmektir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40