Kozmetik paket meselesi (6)
Kirvem,
Başımızın başı başbakanımızın bundan bir müddet önce “Demokratikleşme Paketi” deyip büyük bir “müjde”yle piyasaya sürdüğü bu paketin içeriğine, dökülüp etrafa saçılan maddelerine baktığımızda, bunun, aslında demokratikleşmekten ziyade önümüzdeki günlerde birbirinin peşi sıra yapılacak “seçimler”in arifesinde göz boyama kabilinden “usta”ca planlanmış, dolayısıyla da rimelli, pudralı bir “Kozmetik Paket” olduğunu belirtip, şeyhülislam misali “fetva” vermiştim!
Her şeye maydanoz “molla” kimliğimle verdiğim bu fetvanın ardından, haftalardan beri bu meseleyle ilgili kendimce hayli “ahkâm” kesip, hatta her derde deva “akil” bir vatandaş olarak memleketimizin hayrına paralanıp, bu hususta “halisane” dil dökmeme rağmen, bu cansiperane gayretlerimin eninde sonunda sadece boşa gitmekle kalmayıp, aynı zamanda da yetkili, etkili “ürkek merciler” tarafından “gölge etme başka ihsan istemezük!” deyip ağzımın payının “resmen” verileceğini, nitekim lafı biraz daha uzattığımda da, ıstakoz misali haşlanacağımı bildiğim halde, yine de arlanmaz, uslanmaz aynı “gâvur” inadıyla memleket “mesele”lerine aklım sıra zırt-pırt balıklama neden mi dalıyorum?
Dalıyorum! Çünkü şu cennet vatanımızın mübarek topraklardan, gül, sümbül, hanımeli, hatmi, nergiz, leylak kokulu bahçelerinden günün birinde ister istemez “öte taraf”a, daha da doğrusu gâvurluğumun ceremesini çekmek için “cehennem”e gitmeden önce, burunları Kaf Dağı’ında gezinen, memleketin yegâne “efendi”si kesilen “tek”çi zorbalara karşı elimden geldiğince, dilimin döndüğünce direnip, bunu da direkt ya da dolaylı yollarla üzerime illa da yamamaya çalıştıkları “sözde” değil, bilakis matematiksel olarak tamı tamına dört bölü dörtlük “özde” bir vatandaş kimliğimle yapmak istiyorum ağparik!
“Sandık”tan çıkıp, Meclise kapağı atar atmaz en afili kostüm kumaş ekselans kıyafetlerle, medeniyetin olmazsa olmaz mütemmimi sayılan allı, dallı, rengârenk kravatlarla, ya da kuaförden yeni fırlamış hatun kişilerin de yandan çarklı, hafif yırtmaçlı siyah etek veya bundan böyle pantolon ve türbanlarıyla arzı endam ettikleri yücelerin yücesi “kürsü” de; önce, “…Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim” babındaki bu yemin faslının ardından el birliğiyle kolları sıvayıp, öncelikle “çağdışı” bu anayasanın tümüyle tozunun atılması gerekirken; bunun yerine içi, içeriğiyle bu ülkenin vatandaşlarının sorunlarına, büyük çoğunluğunun dileklerine fasa fisodan öte hiçbir “deva” katmayacağı, daha piyasaya çıktığı ilk andan itibaren belli olan bu tür “kozmetik paket”lerle oyalanıp, amiyane deyimiyle milleti uyutmaya kalkışmak da biraz ayıp mı oluyor zo..?
Tamam! Anayasa dediğimiz bu yasalar manzumesinin anında, şıpınişi “koy sepete” misali değiştirilmesi mümkün değil, bunun için başlangıçta kırk türlü şart, seksen türlü şurtun yerine getirilmesi, yine bizatihi anayasa hükmünce gereklidir ama, bütün bu engellerin kalkması için de, milletin yüce meclisinde yemin billah eden “dil”lerin zemzem gibi lıkır lıkır içtikleri bu yemine sadık kalıp, dolayısıyla yıllar yılı yamalı bir bohçadan farksız olan, “postal” zoruyla hazırlanan bu anayasanın rafa kaldırılması için gerekli iradeyi göstermek de, öncelikle yüce meclisin koltuklarında oturan muhterem “vekil”lerimizin boynunun borcu mudur kim bilir...
Evrensel'i Takip Et