Ne 'baki ne de kaadir'ler!
Fotoğraf: Envato
Herhangi bir gücün kalıcılığı/ebedi oluşu ve her şeyi tayin edişine dair vaaz, insanın (toplumsal insan) kendi kaderini; bugününü ve geleceğini belirlemek; insana yaraşır bir yaşama sahip olmak için başvuracağı kendi eylemi ve onun düşüncesini boğmayı amaç edinmiştir. “Baki” ve “Kaadir” sözcükleri en çok da bugünün hükümeti türünden otoriter, mutlakçı-otokratik iktidar güçleri tarafından kullanılır. AKP’nin kendiyle 2071 “hedefi” arasında kurduğu ilişki, Osmanlı özentileri, “İslam’ın yeni yıldızı” öykünmeleri ve masalları, biraz da buna atıfla kurgulanmıştır. Ama nafile, toplumsal değişim silahlarını kuşanmış hükümet ve partisinin karşısına dikilmiştir. Hani bir söz var: İşte tarih, işte ayna!
Her ölümlü gibi “gidici”, gidici olmasına da, bu iktidarın gidiciliğinde, üzerine çok sinsice politikalar geliştirdiği din ile kadın istismarı özel bir rol oynayacak, etken olacaktır.
Bilindiği üzere, Engizisyon bin yıllık Ortaçağ’ın kabusuydu. Şeriata dayalı yaşamın nasıl bir şey olduğunun örneklerini el Kaide’nin, Nusra’nın, Suudi cellatlarıyla İrani mollaların uygulamalarında görüyoruz. 2000’li yıllarda bu eski, ilkel Ortaçağcıl silahlar ile toplumları zapturapt altına almak o denli kolay değil. Dünya, iki-üç yüzyıldır daha modern, daha ileri ilişkileri yaşıyor. Kapitalizmin emek gücü sömürüsüne dayanan baskıcı sisteminde, birçok ülkede ve birçok defa faşist barbarlıklarla emekçi sınıflarınki başta olmak üzere toplumsal yaşam sömürücü sınıf yararına kan ve kurşun ile ve dini inançlar istismar edilip kullanılarak hizaya getirilmeye çalışılsa da, kadın-erkek ilişkileri dahil olmak üzere, ileriye doğru yürüyüş devamede gitmektedir. Çaresiz bırakılmış insanın kaderci anlayışından yararlanan ve kadını erkeğin malı-kölesi sayan anlayışın, kadın emek gücünü üretim sürecine çeken kapitalizm ile birlikte değişime uğraması, başka etkenlerle birlikte kadın-erkek ilişkilerinde de bir değişimi sağlamıştır. Kapitalizm ve burjuva toplumsal sistem kadını daha görünür kılarken, kadın cinsinin toplumsal yaşamın tüm alanlarındaki eyleminin koşullarını da yaratmış oldu. Kadın erkek ile yan yana, aynı ortamlarda, aynı işyerleri, fabrika ve okullarda bulunur oldu. Bu, genel olarak toplumda, özel olarak kadın cinsinin yaşamında daha özgürlükçü, insana yaraşır bir ilişki tarzı ve yaşam biçimi için kavganın da gelişmesi demekti.
Kadını erkeğin “malı” sayan anlayışın-ki bu mülkiyet ilişkilerinden asla bağımsız değildir-bundan rahatsız olmaması düşünülemezdi. “Dinin gerekleri” söylemi keskin bir kılıç gibi toplumun ve özel olarak da kadın cinsinin başı üzerinde hazır bekletilirken, giyiminden davranışına, çalışmasından çocuk sahibi olmasına, doğurup doğurmamasına dek her konuda salt tekil erkeklerin değil, kurumsal iktisadi siyasal ve askeri aygıtın; devlet-hükümet erkanının “kolektif” baskısının da hedefinde oldu. Sermaye iktidarlarının ve tüm yaşamlarını insan hakkı gasbına borçlu, din asalaklarının saltanatı sürsün diye, modern silahlar ile en barbar ve ilkel araç ve yöntemler, Ortaçağcıl kul-köle anlayışını beslemek üzere birlikte kullanıldı. Sadece kadın cinsinin değil, erkek cinsinin de hükmedenler yararına kulluk cenderesinde körleştirilmesi için bu gerekli sayıldı.
AKP Hükümeti bunun “alası”nı yapıyor. Dini, kadın-erkek ilişkilerini düzenleme aracı olarak kullanırken, en zorba kapitalist yöntemleri boyun eğmeye davet eden bir ideoloji desteğinde uygulamaktan da geri kalmıyor. “Ilımlı İslam”, “İslami esaslara dayalı demokrasi”, “muhafazakar demokrasi” söylemi bu ikincisine bağlanmıştır. Başbakanın başlatıp, bakanları, valileri, polis müdürleri ve hatta bazı savcıların sürdürdükleri IV. Murat tarzı “denetim” ve kızlı-erkekli bir arada ev tutma, bir arada bulunma, aynı merdivenleri kullanma, birbirlerine misafir olma karşıtı kampanya, “muhafazakar” kitle desteğini sömürme amacının yanı sıra, tekelci kapitalist zorba yönetimin, demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden ve daha iyi yaşam koşulları isteyen gençlik-ve diğer-kitleleri baskıyla sindirme politikasının da ürünüdür. Yalnızca “Gezi Direnişi”nin öcü alınmak istenmiyor, yüzyıllık süreçte kaydedilen ilerici ne varsa ona karşı bir savaş da sürdürülüyor. Ama yukarıda da belirtildi, gelişme ve “tarih” tek yanlı işlemiyor!
Günümüz gelişmeleri sadece “iç karartıcı” baskı ve geriye doğru çekiş hamlelerine değil, insanı baskı ve sömürü cenderesinden kurtaracak toplumsal gücün büyümesine, olgunlaşmasına ve kendi için mücadelesine de işaret ediyor. Bu saldırı da bir biçimde püskürtülür, bunlar da giderler. Sorun işçi ve emekçilerin bir burjuva parti fraksiyonu yerine bir başkasına aldanmadan, sermaye ve onun partileri karşısında kendi siyasal hareketinde/partisinde örgütlemesinin başarılabilmesidir. Devrimcinin, devrimci örgüt ve partinin kitle çalışması tam da burada önem kazanmaktadır.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40