20 Kasım 2013

Goygoyculukla gazetecilik ayrı şey

Başbakanın Diyarbakır’da, Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’in düeti eşliğinde Barzani ile siyasi bir düet yapması, bu buluşmada olup bitenler birçok açıdan tartışılıyor. Belli ki bu tartışma öyle kısa bir sürede sonlanmayacak, çünkü etkilerinin de takip edilmesi gereken bir buluşmaydı bu.
Öncelikle Başbakanın bu buluşmada ‘Kürdistan’ demesini mesele yapan zihniyetin kendi kafasındaki şoven şablonları sınır ötesine taşıdığını vurgulayarak başlayalım. Anayasa’sında adında ‘Kürdistan’ kelimesi geçen ve uluslararası düzeyde de böyle kabul gören bir bölgenin adı Başbakan tarafından söylenince bunu iç politika malzemesi yapmak kendi tabularının esiri olmaktan başka bir anlama gelmiyor. Öte yandan Kürt sorununa dair her gelişmeye kuşkuyla yaklaşan ve Kürt’ün büyük bedeller ödeyerek kazandığı mevzileri de itibarsızlaştırmayı bir yayın politikası düsturu haline getirmiş olan ‘ulusal solcu’ yayın organlarını da bir tarafa bırakıyoruz. Onlar iflah olmazlar ve onlar için yapabilecek hiçbir şeyimiz yok (!)
Bu yazının asıl derdi ise gazetecilik ile goygoyculuğu birbirine karıştıranlarla.
Cumartesi günü televizyonların Diyarbakır buluşmasını nasıl verdiklerine bakıyoruz. Henüz Barzani ile Başbakanın konuşmaları gerçekleşmemiş. Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses de sahne almamış, CNNTürk canlı yayınında konuşan Kanaltürk Ankara Temsilcisi Faruk Mercan, “Diyarbakır’da psikolojik üstünlük AKP’ye geçti” diyor.
Gerçekliğin medya eliyle yeniden üretilerek, Hükümet lehine kurgusal bir güç gösterisine dönüştürüldüğü bir PR çalışmasının tam ortasındayız. Birçok kanalda benzer yorumlar birbirini izliyor. Ertesi gün de ‘yandaş’ medyanın ve Hükümetin kontrolüne girmiş gazetelerin sanki Başbakanlık matbaasında basılmış gibi çıktığına tanıklık ediyoruz. Bilindiği için tek tek anmaya gerek de yok.
Ama bütün goygoycuları temsilen aralarından birini seçtik, Ahmet Kekeç.
Star Yazarı Ahmet Kekeç, önceki gün “Devrim öyle değil, böyle olur!” başlıklı yazısına şöyle başlıyor: “Tuzu kuru efradının desteklediği Gezi eylemleri, ‘devrim’ diye nitelendirilmişti...
Ece, ‘Buna devrim diyebilir miyiz Banu’ diye coşmuştu.
Banu ‘Resmen devrim...Benim içimden devrim demek geçiyor Ece’ diye mukabelede bulunmuştu.” Bunlar da o yazının ‘devrim böyle olur’ kısmından: “İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ‘Diyarbakır’ın tarihteki yerine vurgu yaptı. İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ‘Kürdistan’ sözcüğünü telaffuz etti.(..)
Elbette bu bir ‘devrim’dir.
Hasan Cemal artık ‘Bu Tayyip var ya... Sizi satacak!’ diyemeyecek.”
Ahmet Kekeç’in dünkü yazısının başlığı da; “Bir zamanlar ‘sol’ diye bir şey vardı”.
Diyarbakır buluşmasına ilişkin Başbakanı kendisi gibi coşkuyla alkışlamayan ‘sol’u eleştiren Kekeç, Evrensel’in “Seçim Yatırımı Gözyaşlarını Durdurur mu?​” manşetini de ‘umut kırıcı’ bulduğunu söylüyor.
Medeni Yıldırım’ın annesinin Başbakanı protestosu bizim için de, dünya basını için de haberdir. Ama sizin gibi yalakalık ve goygoyculuktan gözü dönmüş olanlar için böyle bir şey hiç olmadı bile.
Ahmet Kekeç’e tutuklu Kürt gazetecilerin duruşmalarından birine gitmesini öneririz. Bu meslektaşları ne için tutuklu, kimin rehinesi, bunu biraz anlamaya çalışsın. İçeride binlerce Kürt siyasi, milletvekili, avukat, gazeteci tutukluyken bu konuda sadece ‘cezaevleri boşalacak’ söylemine tav olmak ‘devrim coşkusu’ mu oluyor? Bu nasıl bir devrim ki, Roboskî ailelerinin adalet talebinin yanına bile yanaşmıyor.
Ayıptır!.. Yıkıyorsunuz, yalıyorsunuz ve tüm bunları önümüze gazetecilik diye koyuyorsunuz.

Evrensel'i Takip Et