Diyarbakır Barosu stajyerleri
Diyarbakır Barosunun davetlisiyim.
Diyarbakır Barosunda staj yapan gençlere ‘avukatlığı’ anlatacağım.
O gençleri şu an en az ilgilendiren konu ‘avukatlık’ olmalı…
Başbakan ‘Kürdistan’ dedi; Türkiye’de on yıllardır yasaklar nedeniyle gizli konuşulan, özgürce söylenip yazıldığında savcıların harekete geçtiği, yargıçların mahkumiyetlere karar verdiği tek sözcükten oluşan ama üzerinde coğrafi-etnolojik-biyolojik-siyasi-sosyolojik araştırmalara / tezlere dayanılarak yazılmış, Türkiye’de bulundurulmaları ve okunmaları yasak kitapların konusu bu kavram tabuların arasından sıyrıldı, bir anda gündeme oturdu.
Diyarbakır Barosunda staj yapan gençlere, bu yasaklar ve mahkumiyetler diyarında yaşadıkları topraklara tarihsel olarak verdikleri adı, buralarda yaşayanların kimliklerini, konuştukları dili, kültürlerini anmadan savunma yapabilmenin sırrını açıklayabilir miyim? Sanmıyorum. Zaten bunun bir sırrı da yok. Sır yok, çünkü savunma yok. Yasak belli, cezası belli; belli değilmiş gibi gözüken sadece verilecek mahkumiyet kararı. Yargılama sürecinde ilerlerken sonucun başta düşünüldüğü gibi olacağı da belli. Yine de umutlar tükenmez, yasakların hukukun temellerine aykırılığı, delillerin yetersizliği, bazen uydurukluğu, maddi olayın iddia edildiği gibi öyle değil, böyle olduğu inatla ve ısrarla anlatılır, yüzlerce sayfa tutanak sabırla yazdırılır. Hüküm açıklanır, umutlar kırılır. Yine de bir sonraki davaya, sonuçta tükeneceği bilinse bile, aynı umutla başlanır.
Umut üzerine çeşitlemeler yapsam?
Umut isteği tetikler, istek mücadeleyi. ‘Öğreticiye’ gerek yok, isteyen ve mücadele veren öğrenir. İsteyen ve mücadele veren avukat ‘avukatlığı’ kendi öğrenir. Bakın, Diyarbakır’da onca dava açan savcılardan, onca mahkumiyet kararı veren yargıçlardan kaçının adı hatırlanıyor? Oysa o davalarda savunma yapan avukatların büyük çoğunluğunu halk adıyla sanıyla, mahkumiyetle sonuçlanmış olsa bile davalardaki savunmalarının dik başlılığını simgeleyen öykülerle hatırlıyor, anlatıyor. Halk o davalarda kendini avukatın temsil ettiğini hiç unutmuyor. Avukat yargıda kendisinin temsilcisi, sesi olmuş. Onu nasıl unutsun?
Başbakan Diyarbakır’da ‘Kürdistan’ dedi. Başbakan başbakan olmasaydı hakkında dava açılacak, belki de mahkum olacaktı. Onu, açılan davada ‘avukatlığı’ kendi öğrenmiş avukat yeni bir umut ve istekle savunacaktı.
Başbakan hakkında başbakan olduğu için dava açılmadı; ama Başbakanın söylemi bir başka umuda yol açtı. Barış içinde birlikte yaşayabilmenin hiç tükenmemiş umudu bir başka boyutta birlikte yaşayabilme isteğini tetikliyor, istek de mücadele azmini.
Söz söylenir, söz verilir. Söylenen sözün unutulmamasını, verilen sözün yerine getirilmesini isteyecek olan halkın kendisidir.
Söz umut yaratmışsa, umut isteği tetikler, istek de mücadeleyi ve sonuç kaçınılmazdır…
Evrensel'i Takip Et